Sunday, February 28, 2010

Ferrarim olsa satmazdım

Levent Soygür'ün "Biraz Hikaye, Biraz Şiir' adını taşıyan ve Goa Yayınları tarafından yayımlanan kitapta her biri ayrı bir renkle özelleştirilen 17 kısa Hikaye ve 24 Şiir yer alıyor.



Şu anda Coca-Cola'da İş geliştirme Yöneticisi olarak çalışan ve pazarlama alanında özellikle Rock'n cock başta olmak üzere Müzik ve Futbol konularında başarılı programlara imza atan Levent Soygür, yazdıklarının Robin Sharma'nın yazdıklarıyla bir yakınlığı olmadığını belirtiyor ve "Ben Ferrarim olsa satmayı değil, hediye etmeyi tercih ederdim. Bilgelik anlayışı bunu gerektirir. Benimkisi kendi kendime verdiğim bir sorumluluk sözü. Seçme şansı olmayıp da seçim yapmak zorunda bırakılanlar adına bu kitabı yazdım" diyor.



Soygür, kitaba giden yolculuğun Eminönü-Kadıköy vapurunda bir karton koli kağıdı üzerine yazdığı ilk satırlarla başladığını ve değişik zaman aralıklarına, değişen duygu zenginliklerine ve gözlemlerine dayalı diğer öykü ve şiirlerin de birbirini izlediğini söylüyor.



"İSTANBUL Mazoşist BİR SEVGİLİ GİBİ, HEM ACI VERİYOR HEM DE KOPAMIYORSUNUZ"





İstanbul'a 11 yıl önce geldiğini ve şehirdeki ilk izleniminin yalnızlık duygusu olduğunu ifade eden Soygür, "İstanbul'daki ilk dönemlerinde bir anlamda şehirle arkadaş oldum. İstanbul'a sevgi biraz mazoşist bir sevgi. Hem insana acı veriyor hem de onsuz yapamıyorsunuz" dedi.





Kitabın ismi ile ilişkili "Neden biraz hikaye biraz şiir, bu bir güvensizlik işareti mi?' sorusuna Soygür, "Kitapta hem kısa öyküler hem de kısa şiirler yer alıyor. Bunu bir teknik olarak düşünmedim. Yazdığım öyküler bazen şiirlerini üretti. Bazen de şiirler öyküye dönüştü. O yüzden öykülerle şiirler arasında tamamlayıcılık da var. Aslında bu öykülerin hepsi bir araya gelse belki bir uzun hikaye çıkabilir. Yazdıklarım ne bir Roman ne de deneme. Belki ilerde bu öykülerden bir roman yazmayı da düşünebilirim" yanıtı veriyor.







Levent Soygür, hayata ve insan görüntülerine, olaylara bir gözlemci olarak baktığını, yazdıklarını da yaşadığı gözlemlerden yola çıkarak kaleme aldığını belirterek, "Her bir öyküye ayrı bir renk verdim ve toplam 17 öykü oldu. Her bir öykü ile o renklerin anlamları ve çağrıştırdıkları arasında doğrudan bir ilişki var. Yazdıklarımla benim kişisel hayatım arasında doğrudan paralellikler var, ancak gerçeğe yakın kurgularla bazı öykülere zenginlik katmaya çalıştım" diyor.





"YEMEĞE ARA VERİLMESİN İSTEDİM"



Soygür, kitabın gerek içerik gerekse boyut olarak küçüklüğü konusunda şu yorumu yapıyor:



"Okuma kolaylığı olsun istedim. İnsanlar, ara vermeden başka bir uğraşı ile bölünmeden 45 dakikada okuyabilsinler istedim. Nasıl ki ara verilen yemeğe soğursak, benim kitabım için de aynı şey olabilir diye düşündüm. Nitekim okuyucuların pek çoğu aldıklarında hemen bitirdiklerini söylüyorlar." Soygür, kitapla ilgili okurlardan birçok yorum aldığını, genelde bu yorumların okuyanda yarım kalmışlık duygusu verdiği şeklinde olduğunu söylüyor. Kitapta herkesin kendine ait bir şeyler bulduğunu anlatan Soygür, "Hikayelerim çok samimi bulunmuş. Keşke hikayeler daha uzun olsaydı diyenler de var. Düz bir anlatımı tercih ettim ve duygularıma hiçbir şekilde maskeleme yapmadım" diyor. Kitapla ilgili yorum ve eleştirilerin Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinde bugünlerde sıklıkla yer aldığını ve her gün okuyuculardan çok sayıda mail geldiğini belirten Soygür, bu konuda şu görüşleri dile getiriyor: "Kitabıma tepkisiz kalınmaması beni çok sevindirdi. Ne kadar sattığından ziyade bu tepkilerin yoğunluğu da önemli. İmza günleri düzenlemesem de, okuyucularımdan gelen tek tek imza taleplerini de karşılamaya çalışıyorum. Kiminin kitabını bir Alışveriş merkezinde, kiminin kitabını da bir arkadaş grubu içinde imzalıyorum. Bu da hem kitabı hem de okuyucu profilini farklılaştıran bir başka nokta."



"İŞ HAYATINDAKİ CESARET İLE EDEBİ CESARET ÇOK FARKLI"





Coca-Cola'nın iş hayatındaki ilk şirketi olduğunu ve şirkete satış elemanı olarak girdiğini ve bugün İş Geliştirme Müdürü olarak çalıştığını belirten 1972 doğumlu Levent Soygür, kitaba giden yolculuğun iç dünyasını şu sözlerle ifade ediyor:



"Kendi kendiniz için yazdığınızda bunu büyük bir zevkle yapabilirsiniz. Ancak bunu başka birileriyle paylaşmaya yani kendi iç dünyanızdan dış dünyaya açmaya karar verdiğinizde iş zorlaşıyor. İş hayatında gösterdiğim cesaretin yüzde birini öykü ve şiir yazmakta gösterebildiğimi bile söylemek çok zor. Yazdıklarımın bir kitabın konusu olabileceği konusunda da bir hayli tereddüt ve tedirginlik yaşadım. Edebiyatla ilgili şiir olsun, öykü olsun en küçük bir çalışmayı bile birilerinin önüne götürmek ve kitaplaştırmaya çalışmak gerçekten büyük cesaret istiyor. Neyse ki bu cesareti yakın çevremdeki insanların ve kimi iş arkadaşlarımın da desteğiyle gösterebildim ve kitabımı yayınlatmayı başardım."



"CESARETE GİDEN ÜÇ TEMEL SORU"



Soygür, iş hayatındaki cesaret ile edebi cesaret arasında çok büyük farklar olduğunun altını çizerek, bu konuda şu yorumda bulunuyor:



"Bir işe kalkışmadan önce kendime hep şu üç soruyu sorarım. Her bir soruya doğru yanıtlar bulmadan diğer soruya da geçmem. Birincisi 'Doğru nedir ve bu doğru ile hangi sonuçlara ulaşabilirim? İkincisi risk ya da riskler nedir ve bu riskler için elimi taşın altına koyabilir miyim?' diye sorarım. Üçüncü temel soru da 'Eğer kendi şirketim olsa ne yapardım?' Kendi şirketim için yapmayacağım şeyi çalıştığım şirket için de kesinlikle yapmam. Hatta bu konuda çalıştığım şirket için daha fazla düşünürüm. Çalıştığım şirkette şimdiye kadar hep cesaret gerektiren çok fazla kararlar aldım. Ve bu ilkeler bana doğru kararlar almamda hep yardımcı oldu. kitap yazarak ve bunu da yayınlatarak yeni bir cesareti daha denemiş oldum. Artık heyecanımı ve tedirginliğimi yendim, daha fazlasını yapabilirim. Belki sırada bir romansı cesaret gelebilir."


'Ferrarim olsa satmazdım'

No comments:

Post a Comment