Sunday, February 28, 2010

Futbolu ağlatan adamın son anları


Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Türkiye A Milli Futbol Takımı’nın kazandığı en büyük başarının mimarlarından biri olan ve bu zaferin hemen ardından ani ölümüyle Türkiye’yi yasa boğan eski Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan’ın hayatı kitap oldu. Ailesi ve dostlarıyla yapılan görüşmeler sonucu Haşim Akman’ın kaleme aldığı, Hayykitap’tan çıkan “Hasan Doğan Futbolu Ağlatan Adam”ın en çarpıcı bölümü ise Doğan’ın son dakikalarını ve bu anlara ailesinin, arkadaşlarının ve Başbakan Erdoğan’ın tanık oluşunu anlatan sayfalar... Hasan Doğan’ın son anları kitapta şöyle anlatılıyor:

Neşeyle kalktı, acıyla yıkıldı
Alkoçlar Otel’de epeyce kalabalık bir masa etrafında buluşuldu. Masada, Fatih Terim, Cihan Kamer, Hamdi Abdik, Hasan Doğan, Levent Kızıl, eşleriyle birlikteydi. Federasyon çevresinden birkaç kişinin yanı sıra Beyazıt Öztürk de vardı. Yemeğin ardından Cihan Kamer, Hamdi Abdik ve Hasan Doğan otelin Sağlık merkezindeki SPA’ya gitti. SPA’da hem son günlerin yorgunluğu giderilmeye çalışıldı hem de üç yakın arkadaş Cihan Kamer’in esprileriyle hoşça vakit geçirdi. Hasan Doğan, Cihan Kamer’e “Yahu arkadaş, şuramdan inanılmaz bir ağrı geliyor” diyerek sırtında bir noktayı tarif etti. Saatler 18.35’i gösteriyordu. Cihan Kamer alışkındı bu türden sözlerine onun. Şikâyetlerinin yoğunlaşması üzerine, iki yıl kadar önce ne olur ne olmaz diyerek Anjiyo yaptırmışlardı. Sonuç temizdi. Hasan Doğan’ın yakınan sesini biraz geride bırakıp asansöre doğru yöneldi Kamer, duyduklarının üstünde durmamaya çalışıyordu. İlgi gösterip üstelerse daha kötü olacağından, Doğan’ın kuruntuya kapılacağından korkuyordu. Birkaç adım atmıştı ki arkasından gelen, “Tutun” sesiyle durdu. Tam dönüp elini uzatıyordu ki duyduğu “küüüt” sesine baktı. Hasan Doğan yere yıkılmıştı.

Doktorların ümitsiz çabası
Cihan Kamer korku, şaşkınlık ve üzüntü içinde, “Yetişin! Çabuk!” diye bağırmaya başladı. Doktorluk yapmamasına karşın tıp eğitimi görmüş Hamdi Abdik hemen yanlarında bitti ve yerde uzanmakta olan Hasan Doğan’a kalp masajı yapmaya koyuldu. O sırada otelde tatilini geçirmekte olan ve olup bitenleri bir üst kattan gören Belçikalı acil servis uzmanı bir Doktor da yetişip Hamdi Abdik’ten görevi devraldı. Belçikalı doktorun ısrarlı müdahalesi bir iki dakikadır sürmekteydi ki otelin doktorları, müdahale için gerekli tıbbi donanımlarıyla birlikte geldiler. Operasyonu izleyen Hamdi Abdik ise o sırada Cihan Kamer’e dönüp, ümitsiz bir şekilde “Çok zor” dedi. Ne yapacağını, kimi arayıp da Haber vereceğini bilmez bir şekilde gelişmeleri izleyen Cihan Kamer, cep telefonundan gayri ihtiyari eşini aradı. “Hasan abi fenalaştı” dedi Cihan Kamer. Sesi, eşinin o ana kadar hiç duymadığı ölçüde kötüydü. Bulundukları yere ulaştığı sırada karşılaştığı manzara hiç de umduğu gibi değildi Çiğdem Kamer’in.

‘Allahım onu elimden alma’
Çiğdem Kamer, Aysel Doğan’ın o sırada bir arkadaşlarıyla birlikte bulunduğu yeri biliyordu. Hemen yanına gitti. Aysel Doğan, o anda SPA merkezinden çıkıyordu. Çiğdem Kamer yürüyüp bulundukları yerden uzaklaşmaya çalışıyordu ki Aysel Doğan onu durdurdu. “Çiğdem, senin başka bir şeyin var. Neden söylemiyorsun ne olduğunu” dediği anda Çiğdem Kamer, “Aysel abla, metanetli olman lazım şu anda. Bunu sana nasıl söyleyeceğim, onu da bilmiyorum. Bunu kolay söylemenin yolu yok. Hasan ağabey fenalaştı” deyiverdi. Birden ciddileşti Aysel Doğan, “Nerede? Bana yerini söyle çabuk” dedi. Durumu son derece metanetle karşılamıştı. “Hemen söyle Çiğdem, çabuk gitmeliyiz” dedi. Yeniden yürümeye başladılar. “Çok mu ciddi?” diye sordu yürürlerken. Doktorlar görüş alanına girdiğinde feryadı bastı Aysel Doğan. Geldiğini gören herkes sakin olmasını söylerken o, ilk anda, kimselerin pek de anlam veremediği bir hareket yaptı: Cep telefonunu kapattı. Çiğdem Kamer, daha sonra açılması gerektiğinde pin kodunu bilmediğini hatırlayıp itiraz edecek oldu, engellemeye çalıştı. “Kızım ararsa ne söylerim” dedi Aysel Doğan. “Şu anda ancak dua edebiliriz. Başka bir şey yapamayız, oturalım” dedi. O sırada Allah’a, “Onu elimden alma” diye yakarıyordu.

Başbakan’a haber verildi
Kaybedecek vakit yoktu, doğrudan Başbakan’ı aradı Cihan Kamer, “Haberler iyi değil” dedi: “Hasan abi... Herhalde kalp krizi geçiriyor ve geri gelmiyor”. “Hangi Hasan abi” sorusu üzerine, “Bizim Hasan abi” dedi. “Hayırlı konuş. Ne demek gelmiyor? Dur bakalım, ne oldu? Orada doktor falan kim var?” dedi Başbakan Erdoğan. Cihan Kamer, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sorusunun üzerine durumu anlatmaya başladı. Bu konuşmanın ardından aileden haber verileceklerin adını geçirdi aklından hızlıca. Hasan Doğan’ın kardeşi Hüseyin Doğan’ı düşündü önce, vazgeçti. “Ailenin büyük oğlu” sayılan Remzi Gür’ü aradı. “Remzi abi, Hasan abi kalp krizi geçiriyor ve geri gelmiyor. Acil gelin” dedi, kapattı telefonu.

Erdoğan: Oraya geliyorum
Hastaneye ulaştıklarında Aysel Doğan, “Ben doktorla görüşüp durumu öğrenmek istiyorum” dedi. Israrlarına karşı koyamayan doktorlar onu içeri aldı, Çiğdem Kamer ise bekleme salonunda kaldı. Bu sırada Tayyip Erdoğan da hastanenin başhekiminden bilgi alıyordu. Başhekimle konuştuktan sonra Cihan Kamer’i aradı. Başbakan, “Başhekimin hâlâ ümidi varmış” diyordu. Belli ki o da ümitliydi. “Geri dönmüyor” dedi Cihan Kamer. Başbakan, “Peki, beni tekrar başhekimle görüştür” dedi. Konuşma kısa sürdü. Başhekimin, “Maalesef kaybettik” demesi üzerine bitti konuşma. Bir süre sonra tekrar çaldı Cihan Kamer’in telefonu. Yine Başbakan’dı. “Oraya geliyorum. Ne yapacaksınız, götürecek misiniz bugün?” diye sordu. Ailenin diğer üyelerinin de Bodrum’a gelmesini bekliyordu Cihan Kamer. Oğlu Selim de yetişirse pazar gününe defnetme taraftarıydı.

Son bir kez görmek istedi
Hastanede yaşama döndürmeye çabası sürerken, dışarısı da giderek kalabalıklaşıyordu. Haberi duyan herkes soluğu hastanede almıştı. Fatih ve Fulya Terim, Levent Bıçakçı, Milli Takım’ın o sırada Bodrum’da bulunan futbolcuları, Doğan ailesinin yanındaydı. Hastanenin önü gazeteci kaynıyordu. İçerideki endişeli bekleyiş sürerken bir ara Fatih Terim yanaştı Aysel Doğan’ın yanına. Son haberi o verdi. O zamana kadar gözyaşını tutabilenler için de sondu bu. Ağlayabilenler kendilerini tutmaktan vazgeçti. Bekleme salonuna sadece hıçkırık seslerinin hâkim olduğu bir anda Aysel Doğan, “Ben kocamı göreceğim” diyerek kalktı yerinden. Engel olmak istediler, o direndi ve istediğini elde etti...
Baba ocağına acı haber
Hasan Doğan’ın annesi Ferhan hanım ile babası Mustafa Doğan, yazları Kastamonu’da, ata yurtları olan Abana’da geçirirdi. Denizi uzaktan, yeşillikler arasındaki yamaçtan gören bir evin verandasında gündelik hayatın telaşesinden uzak, akraba ağırlamak, eş dost ziyareti, sohbet ve ibadet alırdı vakitlerinin çoğunu. O gün de öyle, karı koca akşam yemeklerini erkenden yemiş, yatsı namazı için geçmesi gereken süreyi dolduruyorlardı. Evin sokak kapısından girdikten sonra bahçeyi aşarak gelinen verandanın kenarındaki kapının eşiğinde, Ferhan Doğan’ın aynı mahallede oturan kardeşi Burhan Özer beliriverdi. Enerjik biriydi ama o anki durgun hali akşamın alacasında göze görünmedi. Kısa bir soluklanmanın ardından, doğrudan söze girdi Burhan Özer. “Hasan’a bir şey olmuş” dedi ve devam etti: “Beni de Hüseyin (Doğan) aradı. ‘Annemin babamın yanına git dayı’ dedi, geldim.” O sözünü bitirmişti ki çevreden başkaları geldi. Gelenler, “Hasan komada” dedi. Yaşlı karı koca, hayır duaya durdular. Evdeki birileri televizyonu açtı. Oradan duydukları habere göre, verandaya, “Nefes alma verme durumu iyiymiş” haberi uçuruldu. Ama çok geçmeden acı haber geldi.
Oğlu ABD’de öğrendi
Her şeyden habersiz olan Selim, San Diego’da Türk arkadaşıyla sohbete başlamıştı ki arkadaşının telefonu çaldı. Açtı. “Alo” dedikten sonra üç beş saniye sessizce dinledi karşı tarafın söylediklerini ve sonra hiçbir şey söylemeden masadan kalkıp kahvaltı salonunun dışına çıktı arkadaşı. Geldiğinde suratı allak bullaktı. “Kalp krizi” dedi. Bu iki kelimenin taşıdığı felaketin farkındaydı Selim. Hemen çok yakınlarının adlarını geçirdi aklından. İçlerinde babasının adı yoktu. Arkadaşı, bu boşlukta aklından geçenleri okumuş gibi, bir kelime daha fısıldadı: “Baban.” Son kelimeyi duyunca, eli ayağı kesildi Selim’in. Sarsıldı bir an. İkisi birden başladılar ağlamaya...
Kızı inanmak istemedi
O gün bir arkadaşının evindeydi Zeynep Doğan. Arkadaşının telefonu çaldı. O ana kadar hiçbir şeyden haberi olmayan Zeynep, arkadaşının yüzündeki Dehşet ifadesiyle irkildi. Genç kadın “Baban fenalaşmış” demeye çalışırken Zeynep bir anda “Kalp krizi mi?” dedi ve koşup televizyonu açtı. Ekranda beliren görüntüde “Vefat etti” yazıyordu. Anlamadı önce, inanmak istemedi. Hemen Çiğdem Kamer’i aradı, “Müdahale ediliyor” cevabını alınca tekrar bir nefes aldı. “Babama hiçbir şey olmaz. Bir mucize olur ve babam kurtulur” diyerek kendini rahatlatıyordu. Zeynep, Bodrum’da uçaktan inene kadar “bu gerçeğe” inancını hep koruyacaktı. Zaten ona acı haberi verme görevini kimse üstlenemiyordu. Uçakta, Ethem Sancak’ın Psikolog eşi onun yanında oturacak ve durumu son derece güzel yönetecekti.
YAŞAMA DÖNMEDİ
Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Türkiye’nin attığı gollere eşine sarılarak sevinmişti Doğan... Çok değil, bu zaferin hemen ardından, stresi atmak için girdiği SPA’dan sonra yere yığılıverdi. Oteldeki bir Belçikalı doktor, ardından uzman ekip müdahale etti ama Doğan’ı yaşama döndürmek mümkün olmadı.
Futbolu ağlatan adamın son anları

No comments:

Post a Comment