Thursday, December 31, 2009

Elektronik kitap devri

Noel gününde Amazon müşterileri tercihlerini kağıt baskı kitaplardan değil, elektronik kitaplardan yana kullandı.




Elektronik kitap ‘Kindle’ın satışlarının tavan yaptığı 14 Aralık itibariyle 9 buçuk milyona ulaşarak, Amazon’da en çok satılan ürün oldu. Bu aynı zamanda saniyede 110 elektronik kitap satıldığı anlamına geliyor.


Amazon.com’dan yapılan açıklamaya göre Aralık ayında en çok satılan CD, Susan Boyle’un ‘I Dreamed a Dream’ albümü, en çk satan kitap da sarah palin’in ‘Going Rogue’ adındaki kitabı oldu.


Elektronik kitap devri

Güzelliğin 100 bin yılı bu kitapta

L'Oreal Vakfı, insanlığın Güzellik anlayışını araştıran dev bir eserin oluşmasına destek oldu. 'Güzelliğin 100 000 Yılı' adıyla yayınlanan beş ciltlik eser, bugüne kadar güzellik adına tüm medeniyetlerde sorulan birçok soruyu yanıtlıyor. Eser, 35 farklı uyruktan, 300 yazar tarafından, son derece titzlikle ve uluslararası bir yaklaşımla hazırlandı. Elisabeth Azouly'nin editoryal yönetmenliğini yaptığı ansiklopedik eser, Gallimard Yayınevi tarafından Fransa'da yayımlandı. Antropologlar, arkeologlar, etnologlar, sosyologlar, sanatçılar, filozoflar, tarihçiler, sanat eleştirmenleri, Müze küratörleri ve psikiyatrların yer aldığı 'Güzelliğin 100 000 Yılı' çalışmasında her bir yazar, güzellik arayışına ve vücudun tanımına orijinal bir okuma getiriyor.



İddialı bir kitap

Güzelliğe zaman ve mekan açısından bu kadar iddialı yaklaşan ilk eser olma niteliği taşıyan 'Güzelliğin 100 000 Yılı', bir tespitten yola çıktı: "Güzellik arayışı, bütün medeniyetleri ilgilendiriyor ve insan vücudu bu medeniyetlerin orta önceliğini oluşturuyor." Vücudun biçimi, renklerin uygulanmaları, saç şekilleri ve süslemeler, çıplaklık ve giyim gibi ayırıcı özelliklerin oluşturduğu şekiller, ait oldukları kültürü, dönemi ve sosyal statünün belirlenmesini sağlıyor. Kitap, bütün bu çeşitlilikle beraber, arayışların evrensel boyutunu da gösteriyor.



Beş ciltlik eser

Beş ciltlik eserin her bir cildinde, güzellik arayışının belli bir dönemi incelendi. Ayrıca her dönem, uzmanlarının Bilimsel yönetiminde hazırlandı. Kitabın her cildi ise 60 ile 100 makaleden oluşuyor. Kitap, internet üzerinden de satın alınabiliyor.





* ÜNLÜLERİN GERÇEK İSİMLERİ



* ÜNLÜLERİN DOĞUM TARİHLERİ



* HANGİ ünlü NEREDE OTURUYOR?







* ÜNLÜLERİN İLK EVLİLİKLERİ



* ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Güzelliğin 100 bin yılı bu kitapta

Bütün sorular yanıtlandı

Grip ve Domuz Gribi ile ilgili kapsamlı bir rehber hazırlandı. 'Grip/Domuz Gribi' adlı kitapta Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, domuz gribiyle ilgili kafalardaki tüm soruları yanıtladı. 'Domuz gribi nedir, nasıl anlaşılır', 'Domuz gribi neden tehlikelidir', 'H1N1 virüsünün mutasyona uğraması mümkün müdür', 'Hasta olan ne yapmalı' gibi tüm soruların yanıtlarının yer aldığı kitap satışa sunuldu.
Bütün sorular yanıtlandı

Eğlendirerek öğrenmek için

Fisher-Price Eğitici Sandalye, bebeklerin hayal gücünü geliştirerek Müzik eşliğinde öğrenmelerini kolaylaştırıyor. Eğitici Sandalye'de bulunan beş sayfalık kitap, müzik eşliğinde masal anlatırken, renkli ve sesli olan pastel boyalar ve lamba; bebeklerin renkleri, hayvanları, şekilleri tanımalarına yardımcı oluyor. Bu sandalyeyi bir yaş ve üzerindeki çocuklar kullanabiliyor.
Eğlendirerek öğrenmek için

Tuesday, December 29, 2009

Orta Asya ya gidiyorsanız Türkleri alın

TÜRK iş dünyasının küresel ekonomiye açılımını hızlandırmak ve kurumsal dış ekonomik ilişkiler geliştirmek için kurulan Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) önceki gün gerçekleşen genel kurulunda DEİK’in kurucularının anılarının da yer aldığı “Dış Dünyanın Anahtarı DEİK” adlı kitap katılımcılara dağıtıldı. Kitaptaki en ilginç anılardan biri de Türk iş dünyasının Sovyetler Birliği sonrasında Türk cumhuriyetlerine açılımında büyük emekleri olan ve bunedenle Orta Asyalı Türklerin ‘aksakal’ ünvanı da verdiği Nihat Gökyiğit’e ait. Gökyiğit, bir ABD’li Finans grubuna Orta Asya pazarını anlatırken Japonlarla yaşadığı bir anıyı hatırlatıp, “Dikkat edin, giderken yanınıza mutlaka Türkleri alın, yoksa orada pantolonsuz kalabilirsiniz” demiş. 1992’de, Türk işadamlarının Alman ve ABD’lilerle OrtaAsya gezisi yapıp işbirliği imkanlarını araştırması üzerine Japonlardan da böyle bir talep gelir. 13-21 Nisan 1993 tarihlerinde gezi programlanır. Turgut Özal’ın meşhur 11 günlük Orta Asya gezisi de (dönüşünde öldü) aynı tarihtedir. Nihat Gökyiğit Türk-BDT iş Konseyleri başkanı, Servet Harunoğlu da Türk Kazak İş Koseyi Başkanı olarak Özal’dan izin alır ve Japonlarla buluşurlar. Nihat Gökyiğit’in, kitabın 315’inci sayfasında yer alan anısı şöyle: “Japonlarla Orta Asya gezisi yaparken Semerkant’ta bir gece kaldık. Sabah herkes saat 06.00’da bavullarını kapı önüne koyacak ve yarım saat sonra da otelden ayrılacaktık. Baktım bir Japon yüzü bembeyaz olmuş bir şeyler anlatıyor. ‘May I Help You’ dedim, ‘Ben heyecandan giyeceğim pantolonu da bavula koymuşum, bavulu da aşağı indirmişler’ dedi. Aşağıda 140 parça bavul ve eşya, kamyonla gidecek istiflenmiş. Aşağı inmesi lazım ama pantolonsuz. Çantamda uzun bir yağmurluk vardı, verdim, giydi, indi kendi bavulunu arıyor. Bu arada bir kamyon bavul da uçağa gitmiş. Bu arada Keidanren (Japonşa İş Bederasyonu) genel sekreteri sürekli ‘neden geç kalıyoruz’ diyor. ‘Sizin arkadaşlardan biri pantolonunu kaybetti, çare arıyoruz’ dedim. Heyetin başkan yardımcısı çantasından bir pantolon çıkardı. Pantolon oldu ve gidebildik. 5-6 ay sonra bir ABD finans grubu Orta Asya’ya çıkmadan önce DEİK’ten brifing alıyor. ‘Aksakal söyleyeceğin bir şey var mı’ dediler. Dikkat edin giderken yanınınıza mutlaka Türkleri alın, yoksa pantolonsuz kalabilirsiniz.’Varlıer Tükmenbaşı’nı eleştirdi herkes güldüDIŞ Dünyanın Anahtarı DEİK adlı kitabın 292’inci sayfasında da Türk-Türkmen İş Konseyi eski başkanı Oktay Varlıer’in anısı yer alıyor. Türk cumhuriyelerinin devlet başkanlarına bir eleştirinin dile getirilmesinin güç olduğu dönemlerde yaşanan olay şöyle: “Aşkabad’da Demirel ve Türkmenbaşı ile işadamlarının katılacağı toplantıda konuşma yapmak istedim. Türkmenler ‘kesinlikle olmaz, bizi şikayet edersiniz, Türkmenbaşı da çok kızar’ dediler. ‘Söz veriyorum söylemeyeceğim’ dedim, 5 dakika verdiler. ‘Kusuruma bakmazsanız, konuşmama bir eleşiriyle başlayacağım’ dedim. Herkes dondu. ‘Sizin burada yemekleriniz çok güzel, dayanamayıp çok yiyoruz, kilo alıyoruz, bu şikayetimi Sayın Türkmenbaşı’na bildirmek istiyorum’ dedim. Millet bir kahkaha attı.”Turgut Bey’i ben hallederim sen de Papandreu’yu halletKİTABIN 222’inci sayfasıda da Türk-Japon ve Yunan iy konseyleri eski başkanı Şarık Tara’nın, Klaus Schwab ile birlikte ‘savaşın eşiğine gelmiş’ Türkiye ile Yunanistan’ın başbakanlarını buluşturma projesi anlatılıyor. Tara’nın anısı şöyle: “Davus’taydım. Klaus’la ahbabız, gelecek yıl neyapalım diye düşünüyoruz. Dedim ki; gelecek sene Turgut Özal ile, Papandreu’yu buluşturalım. Turgut Bey’i benhallederim, Papandreu’yu sen hallet. ‘Çok iyi fikir’ dedi. Ben geldim, Turgut Bey’e söyledim; o hazırzaten, halletmek diye bir şey yok. Klaus ise üç defa gitti Atina’ya ikna etti sonunda. Davos’ta Belvedere Oteli’nin büyüksalonunda birçay vaktif biraraya geldi heyetler. 50 Türk 50Yunanlı vardı. Herkes ağlıyordu, o kadar duygulu bir andı. Çünkü millet barış istiyor, bozan politikacılar. Turgut Bay’le Papandreu geldiler el sıkıştılar. Sonra Konsey’ ikurmak için ben İstanbul’a geldim.”Atina’yla Selanik kapıştı kapıyı patrik hazretleri açtıKİTABIN en ilginç bölümlerinden biri de Türk Yunan İş Konseyi eski başkanlarından Rahmi Koç’un anılarının yer aldığı sayfalar. Koç’a göre Konsey’in verimli olmasını engelleyen en önemli sebeplerden biri Yunanlıların kendi içinde organize olamamasıydı. Yunan kanadını oluşturacak işadamlarının Atina’dan mı yoksa Selanik’ten mi olması gerektiği giderek bir anlaşmazlık konusu haline geliyordu ve hatta kavgaya dönüşmüştü. Sonunda Konsey kuruldu ve 1993’te Rahmi Koç başkan oldu. Rahmi Koç Yunanlı işadamlarını işbirliğine ikna için yaptığını şöyle anlatıyor: “En önce patrik hazretlerine (Barthelomeos) gittim. ‘Siz bize yardım edin bu işbirliğinin olması için’ dedim. Zengin ve meşhur yunanlılara mesajımızı büyük ölçüde onun kanalından göndermiş olduk.”
Orta Asya’ya gidiyorsanız Türkleri alın

5 metrede "İstanbul"


İstanbul ve donanmayı anlatan yağlı boya, sulu boya tablo, gravür, kitap ve objelerin yer aldığı “İki Sevdalı-İstanbul ve Donanma” sergisi, Deniz Müzesi'nde açıldı. İngiliz Ressam Henry Aston Barker tarafından 1800 yılında yapılan 5 metre 31 santimetre boyundaki “İstanbul Panoraması” ilk kez bu sergide izlenime sunuluyor. Deniz Müzesi Komutanı Deniz Kurmay Kıdemli Albay Ali Rıza İşipek, müzede düzenlediği basın toplantısında, serginin teması olan “iki sevdalı”nın, İstanbul ve donanmayı işaret ettiğini belirterek, “Her yıl Mayıs ayında donanma büyük şenliklerle İstanbul'dan ayrılır, Kasım ayına kadar Ege, Akdeniz ve Karadeniz'de dolaşır, Osmanlı'nın vergilerini toplar, savaşlara katılır, yeni yerler fethedilirdi” dedi. Donanmanın Yalı Köşkü önünden Padişahı selamlamasıyla başlayan bu seferlere sayıları yüz bine varan denizcinin iştirak ettiğini belirten İşipek, şunları anlattı: “Donanma her şeyden önce eş demekti, baba demekti, sevilen insanlara kavuşmak demekti. Donanma dönüşü ayrıca hazinenin dolması demekti. Padişahlar da doğal olarak dört gözle donanmanın dönüşünü beklerdi. Bu nedenle de padişahların tahta çıkış törenlerinden sonra icra edilen en büyük şenlikler donanmanın seferden dönüş törenleri olurdu.”

153 PARÇA ESER İşipek, sergide 30 yağlı boya, 18 sulu boya, 15 gravür, 37 parça obje, 53 kitap olmak üzere 153 parça eserin yer aldığını söyledi. Sergide İsmail Hakkı'dan İbrahim Çallı'ya, Hikmet Onat'tan Feyhaman Duran'a kadar yerli ve yabancı birçok ressama ait tablonun temasının İstanbul ve donanma olduğunu anlatan İşipek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Serginin baş yapıtlarından biri, İngiliz ressam Henry Aston Barker tarafından 1800 yılında yapılan ve boyu 5 metre 31 santimetre olan 'İstanbul Panoraması' adlı sulu boyadır. Bu sergiyle birlikte ilk kez sanatseverlerle buluşacak olan Barker'in tablosu, İngiliz sanat uzmanlarınca Dünyanın en iyi panoraması olarak nitelendirilmektedir. Barker, Galata Kulesi'nden yapmış olduğu bu tabloya ilave olarak, Kızkulesi'nden de İstanbul'un ikinci bir panoramik görüntüsünü resmetmiştir. İstanbul'un bu iki panoraması 1801-1803 yılları arasında Londra'da sergilenmiştir. Galata Panoraması 900 metre karelik bir duvar üzerinde, Kızkulesi ise 250 metre karelik bir duvar üzerinde resmedilmiştir.” Sergideki bir diğer temanın da Tersane-i Amire ve Deniz Harp Okulu olduğunu belirten İşipek, “Donanmanın başında bulunan Kaptan-ı Deryalarımız ve bahriyenin diğer ileri gelenlerinin İstanbul'a yaptıkları eserler bugün İstanbul'un birçok bölgesinde görülebilir” dedi. YENİ DENİZ MÜZESİ İNŞAATI İşipek, yeni Deniz Müzesi inşaatının devam ettiğini hatırlatarak, 2010 yılının ikinci yarısında açılmasının planlandığını belirtti. “Böylece hem depolarımızdaki binlerce eseri tarih ve sanatseverlere sunabilme, hem de eşi olmayan saltanat kayıkları koleksiyonumuzu son derece Modern ve geniş bir mekanda sergileyebilme şansına sahip olacağız. Yeni müzemizde 15 bin metre karelik bir Sergi alanı olacak. Dünyada 40 civarında saltanat kayığı var. Bunların 15'i bizde.
Dünyanın en eski tarihi gemisinin 16. yüzyılda yapılmış bir gemi olduğunu ve bu geminin de yeni müzede sergileneceğini anlatan İşipek, müzeye ait depoda 20 bin eserin yer aldığını, yeni müzede bunların dönem dönem sergileneceğini kaydetti. İşipek, daha sonra basın mensuplarına sergiyi gezdirdi.









5 metrede "İstanbul"

Sabahları seni ben uyandırırdım


Kenter, "Hande çok yetenekli bir Kenter oyuncusudur. İlk kez bizim tiyatromuzda sahneye çıkmıştı, tekrar bizim tiyatromuzda olmasını çok isteriz. Sen tiyatromuzda istediğin rolde ve oyunda oynayabilirsin" diye konuştu. Kenter ayrıca, Ataizi'yle ilgili bir anısını da paylaşıt: "Hande hatırlar mısın bilmiyorumama sabahları okula zamanında gidebilmen için seni çok telefonla uyandırmışımdır. Şu an Hande'nin nezdinde iletmek isterim ki tüm öğrencilerime minnettarım."
Kitabı çıkıyor
Hande Ataizi, kitabının kısa bir süre içinde çıkacağını söyledi. Kitabının Artemis yayınlarından çıkacağını söyleyen Ataizi, "Yazı tamamen bitti. Onun artık süsleme kısmı kaldı. Onun üstlerine güzel sözler buluyoruz. Fotoğraf çekimi var" dedi. Ataizi, kitabının arkadaşlık, ilişkiler, Güzellik üzerine hoş bir kitap olduğunu belirtti.

Sabahları seni ben uyandırırdım

"Mazhar Olmak"


Katılımın yoğun olduğu organizasyonda eşi Biricik Suden de sanatçının yanındaydı. Güne Suden’in “Ben esas ‘Mazhar’la Olmak’ diye bir kitap yazacağım” esprisi damgasını vurdu.
"Mazhar Olmak"

TEMA dan köy okullarına 5 bin kitap

TRABZON - TEMA Vakfı Temsilcisi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Coşkun Erüz, vakfın 7'den 77'ye her yaştan bin 500 gönüllüsü ile doğa ve toprak koruma bilincinin, ancak Eğitim ve bilgiyle olacağının bilinciyle faaliyetlerini sürdürdüğünü belirten Erüz, ''Temsilciliğimiz ve gönüllüler, sosyal birey ve kuruluş olmanın verdiği sorumlulukla, eğitimin yanında sosyal dayanışma konusunda da imkanlar oranında, ihtiyaçlı olan birey ve okullara destek vermeye çalışıyor. Bu kapsamda 3 yıldır 'Her Okula Bir Kütüphane, 10 Bin Kitap' projesini sürdürüyoruz'' dedi.
Proje süresince 5 bin civarında Hikaye, Roman, araştırma, referans ve okuma kitabı ve yardımcı ders kitabı toplandığını ifade eden Erüz, ''Bu kitaplar ihtiyacı olan il ve ilçelerin köyleri ve kentin yan mahallelerindeki 30 okula aktarıldı. Öğrencilerin kitap okuma ve bilgiyi araştırarak öğrenme alışkanlığını teşvik amacı ile okulların kitaplık ve kütüphanelerine destek verilmektedir'' diye konuştu.
Eğitim, kültür ve Bilimsel gelişmeye destek amaçlı kampanya ile ülkenin geleceği olan çocuklara destek vermekten onur ve gurur duyduklarını vurgulayan Erüz, şöyle devam etti:
''Kampanyamız en az 10 bin kitap, kırsal ve merkez dışı okullara ulaştırılıncaya kadar devam edecektir. Proje eğitime destek amacı yanında halkın sosyal dayanışmasının sürekli kılınması amacını da yerine getirmektedir. Projeye destek vermek isteyen halkımızdan, evlerinde saklanan ya da ihtiyaç fazlası olan özellikle hikaye, roman, yardımcı ders kitabı, test kitapları gibi ilköğretim ve liselerde kullanılabilecek kitaplarını bizlere ulaştırmalarını rica ediyoruz. Toplanan kitaplar ihtiyacı olan Okul ve öğrencilere ulaştırılacaktır.''
‘BİZİM İÇİN ESKİ OLAN BAŞKALARI İÇİN YENİ OLABİLİR...’ Kampanyanın, Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneğinin işbirliği ve katkılarıyla yürütüldüğünü belirten Erüz, ''Unutmayınız bizim için eski olan başkaları için yeni, bizde fazla olan başkalarının hiç sahip olamadığı eşya anlamına gelebilir. Siz, küçük şeylerle mutlu olabilen bir köy çocuğunun, sizin küçük yardımınız karşısındaki mutluluk ve minnet duygusunu gözlerinden okumanın gurur ve mutluluğunu hiç yaşadınız mı?'' dedi.
TEMA’dan köy okullarına 5 bin kitap

Kitapseverler bu sitede buluşuyor

İSTANBUL - ''Okumak her zaman azınlık içindi, her zaman da öyle olacak'' (José Saramago)
Henüz 3 senelik bir Proje olan ve kitap okumayı aşılamayı amaçlayan kitapokuyoruz.com Türkiye'nin en büyük kitap arşivlerinden birine sahip.
56.000 adet kitap arşivine sahip sitede yeni Haberler ve yeni çıkanların yanı sıra istatistikler, özel yazılar, yazar-kitap arşivi gibi birçok bölüm yer alıyor.
'Toplum yararına' amacını güden projede, 2.500 aktif üyenin arasında 553 öğretmen, 1254 öğrenci, 34 yazar, 42 Şair, 21 profesör ve 40 öğretim görevlisi yer alıyor.
Kitapseverler bu sitede buluşuyor

Sonunda onu da kırdılar

İsrailli bir Hacker resmi olmayan bir yarışın çerçevesinde Amazon'un dosya formatı .AZW'nin kopya korumasını kırdı. Bu hack sayesinde Amazon mağazasından satın alınan elektronik kitaplar hiçbir sınırlama olmadan paylaşılabiliyor.

Kendini "Labba" olarak adlandıran hacker, bu iş yapmak için birkaç gün önce yayımlanan "Kindle for PC" programını kullandı. Bu Program ile Amazon elektronik kitapları sadece firmaya has e-kitap okuyucu Kindle'da okunmak yerine PC'de de okunabiliyor. Amazon bu programı "Kindle istemeyen" kullanıcıları da Dijital dağıtımla buluşturmak için geliştirmişti. Fakat Labba, şu ana kadar güvenli olan AZW formatını hacklemenin alışılmadık derecede zor olduğunu da itiraf ediyor. Her kitap harici bir oturum şifresi ile şifrelenip tekrar açılıyor; şifre ise çok karmaşık bir algoritmayı baz alıyor.

Amazon kendi forumunda durum hakkında bir açıklama yapmadı; fakat Kindle güncellemelerin "gönderilebileceği" bir platform olduğu için bir Yama ile kopya korumasının üzerinden gelinileceği düşünülüyor.
Sonunda onu da kırdılar

Friday, December 25, 2009

Rus liderin favorisi ABD rock ı

RUSYA Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, bazı özel zevklerini halkla paylaştı. Medvedev, Klasik Müzik sevdiğini, oğlu sayesinde de Amerikan Rock müziği dinlediğini söyledi. Deep Purple hayranı olduğu bilinen Medvedev, oğlu sayesinde Californialı rap-rock grubu Linkin Park’ı da dinlediğini söyledi. Bir TV röportajında konuşan Medvedev, birkaç kitabı aynı zamanda okumayı sevdiğini de ekledi. Tarihi kişiliklerin biyografilerini de okuyan Medvedev, favorisinin 19’uncu yüzyıl tarihçilerinden Vasily Klyuchevsky’nin yapıtları olduğunu ifade etti. Medvedev, “Sırada okunmayı bekleyen kitap da Viktor Pelevin’in son eseri. Alman yazar Erich Maria Remarque’nun romanlarına da bayılırım. Onu çocukluğumdan beri okurum, Romantik ama moderndir” dedi.
Rus liderin favorisi ABD rock’ı

Thursday, December 24, 2009

Şamil Tayyar a hapis cezası


Gazeteci-Yazar Şamil Tayyar, "Operasyon Ergenekon" adlı kitabında "soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği" ve "adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs" ettiği iddiasıyla 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Sanığın yeniden suç işlemeyeceğini gözönünde bulundurarak, hükmün açıklanmasını geri bırakan mahkeme, sanığın 5 yıl denetim süresine tabi tutulmasına karar verdi.
"SUÇLAMAYI KABUL ETMİYORUM"
İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada tutuksuz sanık Şamil Tayyar ile tarafların avukatları hazır bulundu. Duruşmada söz alan Şamil Tayyar kitabın Silivri'de devam eden yargılama konusu anlatan bir kitap olmadığını belirterek, "Özellikle son 10 yılda çete faaliyetlerin ve karanlık eylemlerin anlatılmasına ilişkin kısa bir özettir kitaba bakıldığında görülecektir" dedi .
"BERAATİME KARAR VERİLSİN"
Kitapta Malatya misyonerler cinayeti, Hrant Dink cinayeti ve Rahip Santory cinayetlerinin olduğunu vurgulayan Şamil Tayyar", Kitapta Ergenekon davasıyla ilgisi olmayan dava konuları yer almıştır. Daha önceki mütalaada soruşturmanın gizliliği ihlal edildiği ifade edilmiştir, bunların doğru olmadığını gördüm. Suçlamayı kabul etmiyorum, beraatime karar verilmesini talep ediyorum" ifadelerini kullandı.
ŞAMİL TAYYAR 1 YIL 8 AY HAPİS CEZASINA ÇARPTIRILDI
Mahkeme, "adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçundan, sanık Şamil Tayyar'ın 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi. Mahkeme,"Soruşturmanın gizliliğini ihlal etmek" suçundan da sanık Şamil Tayyar'ın 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi. Her iki suçtanda sanığın yeniden suç işlemeyeceğini gözönünde bulundurarak, hükmün açıklanmasını geri bırakan mahkeme, sanığın 5 yıl denetim süresine tabi tutulmasına karar verdi.
"HUKUK ADINA UTANDIM"
Duruşma sonrası Sultanahmet Adliyesi önünde basın mensuplarının sorularını cevaplayan Gazeteci Şamil Tayyar,"Karardan dolayı hukuk adına utandım. Davanın eski savcısının hazırladığı mütalaayı okumadan, yeni savcı mütalaaya katıldığını ifade etti. Oysaki o mütalaa benim kitaptan değil, başka kitaptan hazırlanmış gibiydi. Ergenekon soruşturmasıyla hiç ilgisi olmayan, çeteler ve dava konularıyla ilgili hadiseleride soruşturmanın gizliliği kapsamı içine aldılar. Kitabın 79. sayfasında çok açık yazıyor. Malatya'da işlenen cinayet sonrası olay mahallinde ele geçirilen bir belgeyi Ergenekon Davası kapsamında değerlendirip ceza verdiler" ifadelerini kullandı.
"KİTABIM OKUNMAMIŞ"
Davaya konu kitabının mahkemece okunmadığını ileri süren Şamil Tayyar, "Hakim yeni bir içtihat oluşturdu. 'Bu kitabı çok düşünerek hazırladığı' şeklinde. Ben fikir adamıyım elbetteki düşünecem. Siyasi bir karar gibi geldi. Anlaşılıyorki kitapta okunmamış. Hukuk adına utandım" diye konuştu.
"KARAR HUKUKİ DEĞİL"
Kararın hukuki olmadığını savunan Şamil Tayyar, "Türkiye'de hukukun üstünlüğü işlemiş olsaydı, böyle bir karar çıkmazdı.Hakimin karar verirken ifade ettiği cümleler de bence tarihe geçecek cok Enteresan cümleler"" açıklamasında bulundu. Basın mensuplarının sorularını yanıtladıktan sonra Şamil Tayyar avukatıyla birlikte adliyeden yürüyerek ayrıldı.

Şamil Tayyar'a hapis cezası

Dünya birinciliği Bursa mutfağı ile geldi


Araştırmacı Ömür Akkor tarafından yazılan "Bursa Mutfağı" adlı kitap, Dünyanın en prestijli yemek kitabı yarışması "Gourmand World Cookbook Awards"ta, "Yerel Mutfak" kategorisinde 2009’un en iyi kitabı seçildi.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, şeflik yapan Ömür Akkor, Bursa’nın mutfak kültürünü tanımak amacıyla beş yıl önce köyleri gezmeye başladı.

Araştırmalarında hamur işlerinden sebze yemeklerine, et yemeklerinden tatlılara Bursa’nın zengin yemek kültürüne ait unutulmuş lezzetleri keşfeden Akkor, bunları "Bursa Mutfağı" adıyla kitaplaştırmaya karar verdi.

Mart ayında yayımlanan kitapta, 120’si ilk kez yayımlanarak dünya mutfak literatürüne giren 140 tarif yer alıyor.

Kitabıyla dünyanın en prestijli yemek kitabı yarışması "Gourmand World Cookbook Awards"a başvuran Akkor, hem bu yıl yayımlanan 136 ülkeden 5 bin civarındaki kitap arasında ilk 20’ye kalarak "2009’un En İyi Yemek Kitabı" finalisti olmasının hem de kitabının "Yerel Mutfak" dalında bu yılın en iyi yemek kitabı seçilmesinin mutluluğunu yaşıyor.

Ömür Akkor, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 5 yıl boyunca Bursa’nın tüm ilçe ve köylerinde gezerek, yemekleri kayıt altına aldığını belirtti.

Kayıt altına aldığı tarifleri 6 ay içinde düzenleyerek, yayınevine teslim ettiğini anlatan Akkor, mart ayında yayımlanan kitabın, Bursa mutfağının tariflerini düzenleyen ilk kitap olma özelliği bulunduğuna işaret etti.

Akkor, kitabının, "Gourmand World Cookbook Awards"ın "Yerel Mutfak" kategorisinde önce Türkiye’nin sonra da dünyanın en iyi kitabı seçildiğini belirterek, "Kitabım, ayrıca ilk 20’ye kalarak 2009’un en iyi yemek kitabı finalisti oldu. Şubat ayında Paris’te düzenlenecek kitap fuarında sonuçlar açıklanacak. Bundan sonrası için de çok umutluyum" dedi.

Kitabı yazdığında bu kadar başarı elde edeceğini tahmin etmediğini dile getiren Akkor, şunları kaydetti: "Kitabın içindeki tariflere baktığımızda, 140 tarifin 120 tanesi dünya mutfak literatürüne bu kitapla girdi. İçindeki tariflerden geçmişi 500 yıla dayananlar var. Tariflerin çoğu, beklenildiği gibi hamur işinden oluşmuyor. Et, bakliyat yemekleri ve tatlılar da çok önde. Ayrıca kitapta, Bursa mutfak kültürü ve adetleri de bulunuyor. Bayram, ölüm, düğün ve doğumlarda neler yendiği ve hangi ritüellerle yemeklerin sunulduğu kitapta yer alıyor."
Dünya birinciliği Bursa mutfağı ile geldi

Yöresel tatlar

Hayykitap, 'Yöresel Yemekler' serisinin ilk kitabını çıkardı. Mebrure Değer'in yazdığı 'Annemin Diyarbakır Yemekleri' adlı kitap, Değer'in doğup büyüdüğü şehir olan Diyarbakır'ın adetlerini, yemeklerini ve halk ilaçlarını okuyucuya sunuyor. Kitapta; Diyarbakır mutfağından sumaklı sarmısaklı meftune, çırtma, dizme, bulgur lebeni, zingil, karaş, meyankökü şerbeti, halbur hurması ve duvaklı pilav gibi onlarca yemeğin tarifi yer alıyor.



Yöresel tatlar

Şifa niyetine...

Bebeklikte tanısı konan ve bir protein metabolizma bozukluğu nedeniyle beyne zarar veren 'fenilketonüri' hastalığına yakalanan bebekler, çocuklar ve hasta yakınları için yeni bir Beslenme rehberi hazırlandı. Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Diyetetik Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gülden Köksal'ın hazırladığı 'Fenilketonüri ile Lezzet Yolculuğu' adlı kitap; kısıtlı besinlerle zor olan lezzeti yakalamaya çalışırken, uygulaması zor bir tıbbi beslenme tedavisini keyifli hale getiriyor. kitap ayrıca; fenilketonüri hastaları için eğitici ve lezzetli tarifler sunuyor.



Şifa niyetine...

Mutfağa girince eşim yere gazete seriyor

Ünlü belgeselci Coşkun Aral, 10 gün önce piyasaya çıkan 'Annemin Yemekleri' isimli kitabında; Karadeniz'den Ege'ye, Güneydoğu'dan Orta Anadolu'ya kadar yedi bölgenin lezzetlerini gözler önüne seriyor. Aral, annesi Nilüfer Aral'ın da tariflerinin yer aldığı, Hotpoint-Ariston'un desteği ile hazırlanan kitabını anlattı...



Bir yemek kitabı hazırlamak nereden aklınıza geldi?

Boğazıma düşkünüm. Çocukluğum zaten muhteşem yemeklerin pişirildiği bir evde geçti. Anne tarafım Arap ve Karadenizli, baba tarafım Türk, Arap, Kürt... Bu farklı kökenlerden gelen yemeklerin kokusuyla büyüdüm ben... Tat olayı zaten çocuk yaşta insanın beynine işliyor. Lezzet avcılığı da insanın evriminin önemli sonuçlarından biri... Tüm bu nedenlerle aklımda zaten uzun zamandır yemekle ilgili bir kitap yapmak vardı.



KİTAP ANNEME ARMAĞANIM

Kitabın ismi neden 'Annemin Yemekleri'?

Annemden Yemek Tarifleri aldım. Kalp ameliyatı geçirdiği dönemde, "Anne yılbaşına kadar elinde kitabın olacak" dedim. Kadıncağız da mutlu oldu.



Ne kadar sürede hazırladınız kitabı?

Bir hafta 10 gün gibi kısa bir süre içinde hazırlandı. Kitap çıkarma fikri ortaya atılır atılmaz, annem ve kız kardeşimden tarifleri aldık. Sonra eşim tarifleri topladı ve kitap kısa süre içinde basıma hazır hale geldi. Tabii tarifler içinden elemeler yaptık. Kolay malzemeyle, kolay bir şekilde pişirilebilecek olan yemekleri tercih ettik. İnsanlara ters gelebilecek yemek tariflerini koymadık. Kitabın boyutu, basılacağı kağıt özenle seçildi. Yani bir yandan yemek karıştırıp, bir yandan sayfaları rahatlıkla çevrilebilecek bir yemek kitabı hazırlamış olduk.



Siz yemek seçer misiniz?

5-6 yaşına kadar yemek seçermişim. Pırasa yemezmişim mesela... Kızım da şimdi benim gibi... Su böreğinin hamurunu yermişim sadece, makarna çok severmişim... Ama hazırladığım programlarda her şeyi yermişim gibi bir imajım oluştu. Oysa hiç öyle değilim, ben bir lezzet avcısıyım.



Mecburiyetten neler yediniz?

Mecburiyetten fare, köpek ve solucan yemiştim. Karga ve yılan da yedim. Ama bu kadar olmasa da bizim mutfağımızda da herkesin yiyemeyeceği şeyler var. Türkler'in, 'Sütlü ciğer' diye bir yemeği var. Akciğerin içine süt koyup, suda haşlıyorlar. Sonra da peynir gibi kesiyorlar... Kelle, mumbar dolması, kokoreç herkesin yiyeceği şeyler değil...



Evde kim yapıyor yemekleri?

Eşim de ben de yapıyoruz. Eşim çok iyi Suşi yapıyor mesela... Ben de evde olduğum zamanlar, etrafı kirletmemek koşuluyla bazı yemekleri yapmaya çalışıyorum. Ama ben yemek yaparken yere gazeteler koyuluyor... Erkeğin mutfağa girdiğinde olan bir hal vardır ya, o bende de var... Bir şeyler illaki dağılır, kırılır, kirlenir. Sakarlığım var ama lezzet avcılığım da var...



Kitabınızdaki yemeklerin hepsini yapabiliyor musunuz?

Yaparım. Hamur da açarım. Ama sürekli hamur açan bir ev kadını kadar kısa sürede, o kadar rahat ve ince hamur açamam. Bazı şeyleri ayırt etmek lazım; ben aşçı değilim. Ben o hamurun içinde bulunması gereken malzemeleri, bunların hangi oranlarda bulunması gerektiğini ve hamurun nasıl olması gerektiğini bilen insanım.



DAHA İYİSİNİ YAPABİLİRİZ

Yemek konusuna özel bir ilginiz var... Programlarınızdan zaten bunu görüyorduk, bu kitapla bunu daha da perçinlemiş oldunuz...

Türkiye, birçok kültürün yer aldığı bir coğrafya. İnanılmaz bir yemek çeşitliliği, yemek kültürü var. Böyle bir coğrafyada tek çeşit yemek yememiz, özel yemeklerin ortadan kalkması düşünülemez. Yemek çeşitliliğinin ortadan kalkmasının engellenmesi lazım. Bunun için çalışmak gerekiyor. Bölgesel yemek yapan daha çok yer açılmalı. Kebabı tanıdık. Ama Türk yemekleri sadece kebapla sınırlı olmamalı. Paris'e yüz binlerce insan sadece yemek yemek, Şarap tatmak, peynir yemek için gidiyor. Biz, bu topraklarda bundan da iyisini yapabiliriz.



Yemek programı yapmanız için teklifler almaya başladınız mı?

Daha bu sabah yeni bir teklif aldım. Hem de daha önce benim Program yapmak istediğim bir kanaldan. Benim bu işten anlamayacağımı düşünerek, program yapmamı istememişlerdi. Ama şimdi istiyorlar.



İLK KEZ 21 YAŞINDA MUTFAĞA GİRDİM

İlk kez ne zaman mutfağa girdiniz ?

21 yaşında Paris'e gittim. İlk kez o zaman girdim tek başıma mutfağa.



Dışarı çıktığınızda nerelerde yemek yiyorsunuz? Zorlanıyor musunuz iyi Restoran bulmakta?

'Çiya' bence Anadolu'nun Kayıp lezzetlerini keşfetmek için çok doğru bir adres. 'Cercis' var, Mardin mutfağı üzerine... Yabancı mutfaklar konusunda Türkiye çok kötü! Suşiyi, Tayland mutfağını, Çin yemeklerini, hatta İtalyan yemeklerini bile yiyecek bir yer bulamıyoruz. İyi olanlar küçük, kenarda kalmış, öyle çok isimleri orada burada yazılan yerler değil. Çin yemeğinin, olması gerektiği lezzette olabilmesi için, malzemelerin Çin'den getirilmesi lazım, bu da çok pahalı. Ayrıca Türk damak tadının yadırgayacağı şeyleri çıkarıyorlar. Sonuçta, Çin yemeğini gerçekten seven, tadını bilen birinin asla yemek istemeyeceği bir şey çıkıyor ortaya. 'Rejans' ise, gerçek Rus yemeği yemek isteyenlerin rahatça gidebileceği bir yer.



KIZIM KOLA İÇMEDEN BÜYÜDÜ

Yemek yaparken hep taze ürünler mi kullanıyorsunuz, nerelerden Alışveriş yapıyorsunuz?

Organik, taze ürünler kullanıyoruz. Eşimin babasının yetiştirdiği domatesi, biberi, patlıcanı 'deep freeze'e koyuyoruz, kışın da onları yiyoruz. Konserve bir ürün alırsam, bize bir kalite güvencesi verenini tercih ediyorum.



Kızınız hamburger yemiyor mu? Kola içmiyor mu?

Yok. Zararlı şeyler yememesini sağladık bugüne kadar. Anlatıyoruz da ona. Umarım bu şekilde devam eder.





ÜNLÜLER HANGİ TAKIMI TUTUYOR?



HANGİ ünlü NEREDE OTURUYOR?







ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ...



Mutfağa girince eşim yere gazete seriyor

2009 bitmeden veda ettiler

İSTANBUL - Türkiye'de dergi ne kadar okunuyor bilinmez ama her sene çok önemli dergilerin kapanma tehlikesi yaşadığı, birçoğunun kısa bir süre hayatta kalabildiği, özellikle kültür ve sanat alanındaki dergilerin ilk sayıdan itibaren bu tehlikeyi hissettiği de rakamlarla kanıtlanmış bir gerçek.
2009 yılında da Sinema, Müzik ve Edebiyat alanında büyük bir boşluğu dolduran dergiler okuyucusuna veda etmek zorunda kaldı...
İşte 2009'da kapanan dergilerin başlıcaları:
ROLL Efsane müzik dergisi Roll, 1996 yılı Kasım ayında yayımlanmaya başladı. Dergi 144 sayı çıktıktan sonra yine Kasım ayında 13 yıllık yayın hayatına son verdi.
Dergi okurlarına 144. sayıdaki veda yazısında şöyle seslendi:
“Müsaadenizle bir veda sigarası yakalım, bir veda ‘kalem’i yuvarlayalım. Diyarbakır meyhanelerinde ‘kalem’ deniyor ‘yolluk’a...
İlk yudum Turgut Uyar’ın ruhuna: “Efendimiz acemilik. Bir taş alacaksınız, yontmaya başlayacaksınız. Şekillenmeye yüz tutmuşken atacaksınız elinizden. Bir başka taş, bir başka daha. Sonunda bir yığın yarım yamalak biçimler bırakacaksınız. Belki başkaları sever tamamlar. Ama her taşa sarılırken gücünüz, aşkınız, korkunuz yenidir, tazedir. Başaramamak endişenizin zevkiyle çalışacaksınız.”
İkincisi de Uyar’a: “Nedir sonsuzdan bir önceki sayının adı diyelim sonsuz eksi bir hayatın adıdır bu.”
Üçüncüsü Latin aşkına: “Sonuncu yoktur, sondan bir önceki vardır!”
Dördüncüsü, 144. Roll’a, sonsuzdan bir önceki sayıya. Veda sayısına. 13 yıl önce bu mevsimde şeytana uyduk. Uyunca da, baktık olmazsa olmayacak, zaten olmuş olmayacak olan, “olan oldu bir defa, bari hepimize yarasın” deyip yola çıktık. 13 yıl önceki kasım ayının ilk günlerinden bu yana 144 defa buluştuk –altı da “özel”i, toplam 150.
YA ŞEYTANA UYMASAYDIKYaradı valla. Hepimize yaradı. Ya Şeytana uymasaydık?
George Harrison, “Beatles olmasaydı dünya sıkıntıdan patlardı” demiş. Doğru. Şu da doğru: Roll olmasaydı sen-ben-o sıkıntıdan patlardık.
Vedalaşırken gözlerinden öpelim Léo Ferré’yi: Tenk yu şeytan! Bize Roll’u verdiğin için.”

Roll ile son kez: Tenk Yu Şeytan
'SEBEP Ekonomi DEĞİL, ZEVK İLKESİ'Herkes derginin ekonomik nedenlerden kapandığını düşünürken Roll’un kardeş dergisi Express'te "Vedamızı krize ekonomik sıkıntılara bağlayan yorumlar oldu. Doğrusunu bizden duyun: Sebep ekonomik değil. Öyle olsa Roll’un hiç çıkmaması gerekirdi. Hadi çıktı, birkaç sayıda tası tarağı toplardı. Sebep ekonomi değil, zevk ilkesi. Ya da Sisyphos meselesi Camus’nun yorumladığı şekliyle" dediler.
Bu arada Roll okurları için güzel bir haber; derginin yayın hayatına geri döneceği haberi şu sıralar gündemde.

EMPIRE Dünyanın en popüler dergilerinden Empire’ın Türkiye’de de yayımlanacağı haberi kuşkusuz bütün sinemaseverleri heyecanlandırmıştı. Bu heyecan, Ceyda Aşar, Burçin S. Yalçın, Murat Özer, Zeynep Tül Akbal Süalp, Uygar Şirin, Nil Kural gibi yazar-eleştirmenlerin yer aldığı derginin çıkmasıyla beraber her geçen gün daha da artmıştı. Popüler olduğu kadar az bilinen konulara, dosyalara, isimlere de yer veren dergi, hediye ettiği kaliteli filmlerin DVD’leriyle de fark yaratmıştı.
Buna rağmen Türkiye’de sinemanın okunmaması gibi bir gerçek vardı ve Aralık 2006'da Türk okuyucularıyla buluşan Empire, yavaş yavaş ekonomik sorunlarla boğuşmaya başladı ve ilk önce başka bir dergi grubuna geçti daha sonra da Ocak 2009'da yayından kaldırıldı.
VİRGÜL Aylık kitap ve eleştiri dergisi 'Virgül'de Kasım-Aralık sayısıyla okurlarıyla vedalaştı. Ekim 1997’de yayın hayatına başlayan dergi, Pusula yayıncılık tarafından yayımlanıyordu. Yayın yönetmenliğini Orhan Koçak'ın ve yazı işleri müdürlüğünü Mustafa Aslantunalı'nın yaptığı dergi son bir yıldır iki aylık periyotta çıkıyordu. 131. sayısıyla okuyucularına veda eden 'Virgül', logosunda virgül işareti kullanırken siyah bir kapakla çıkan son sayında virgül yerine nokta koydu.
Dergi okuyucularına şöyle veda etti:
“Virgül, editörün köşesinin baştacı edilmediği, hatta editöryal notların birkaç yılda bir, çok önemli durumlarda belirip sonra yine kayıplara karıştığı bir dergi oldu hep. İşte böyle çok önemli durumlardan biri: Okumakta olduğunuz, Virgül’ün son sayısı. Ekim 1997’den beri, 12 yılı aşkın bir süredir aralıksız yayımlanmakta olan dergimiz tahmin edilebilecek ekonomik zorluklar ve dağıtım sorunları yüzünden yayın hayatını sona erdiriyor. – Aslında Virgül için çok uzun zamandır ciddileşmiş sorunlar bunlar; bir yıl önce derginin periyodunu iki aya çıkararak geçici bir çözüm denemiştik... Editörden köşesi de en son bir yıl önce, periyot değişikliğinin duyurusu için kullanılmıştı. Bir de derginin kapandığı söylentilerinin asılsız olduğunu belirtmek için. Bu kez kulağımıza bir şey gelmedi, ama söylentiler doğru: Kapanıyoruz.
DAHA AZ GÜZELLERİ DE OLDU12 yıl boyunca 131 sayı yayımlanmış; çok güzel sayılar yaptık, daha az güzelleri de oldu, hatta çok içimize sinmeyen sayılar da... Ama belli bir ortalamanın üzerinde kalmayı, en başta tasarladığımız formatın, en baştan beri oturtmaya çalıştığımız duruşun dışına çıkmamayı başarmış sayabiliriz kendimizi.
Virgül’ün ardında bir iz bırakmış olacağını umarız.
Virgül arşivinin, son yılların yayın dünyasına gürültüden uzak, serinkanlı bir ayna tutmaya devam edeceğini söyleyebiliriz belki. Başka ne denebilir? Tabii ki üzgünüz. Dergi öncelikle bir alışkanlıktır, okuyanlar için olduğu kadar onu hazırlayanlar, ona emek verenler için de. Biz mutfaktakiler, doğrusu Virgül’e çok alışmıştık.
Virgül’e bunca yıl boyunca emek vermiş herkese, yazarlarımıza, okurlarımıza, katkıda bulunanlara, abonelerimize, dergiyi destekleyen yayınevlerine çok teşekkür ederiz.”

ROLLING STONE Müzik dünyasının en bilinen dergilerinden, uluslararası birçok edisyonu olan Rollling Stone da maalesef Türkiye’deki talihsiz dergiler kervanına katıldı.
Haziran 2006’da yayın hayatına başlayan ve diğer edisyonları gibi müzik dışındaki konulara da yer veren, listeleri ve dosyalarıyla önemli bir boşluğu dolduran Rolling Stone Türkiye, maalesef 2009’a veda ederek girdi!
KÜL ÖYKÜ İlk sayısını Ocak 2007’de yayımlayan Türkiye’nin ilk öykü gazetesi Kül Öykü, 25 sayı yayımlandıktan sonra kapandı.
Genel Yayın Yönetmenliğini Bilal Kolbüken’in yaptığı Kül Öykü, Nietzsche’nin "Gerçekten kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?" sözünü slogan olarak kullanıyordu.

Enis Batur: İnsan iyileştirilememiş

EKMEK, CİCİ, DELİ DOLU, MÜEBBET MUHABBET2009’da kapanan dergiler arasında 4 mizah dergisi de vardı. Bu yıl içinde yayımlanmaya başlayan haftalık mizah dergilerinin en uzun ömürlüsü 13 Sayı çıkabildi.
Ekmek Mizah Dergisi'nin, 1 Nisan'da ilk sayısıyla başlayan yolculuğu 13 sayı sürdü.

'Ekmek' fırından çıktı
"Eğer Akbaba, Gırgır, Fırt, Çarşaf, Salata mizah dergilerinin tatlarını özlediyseniz DeliDolu'da bu dergilerin mizah anlayışını harmanladık. Mizah öyküleri, çizgi romanlar, normal karikatürler ve çeşitli tiplemeleriyle DeliDoluyu çok seveceksiniz..." diyerek mizah okurlarını selamlayan DeliDolu 5 sayı yayımlanabildi.
Televizyondaki programlarından tanınan Cenk-Erdem ikilisinin çıkardığı Müebbet Muhabbet dergisi sadece 3 sayı yayımlanırken, Tayyip'siz Mizah dergisi (Deniz Baykal'da yok) sloganıyla çıkan Cici Mizah dergisi de 4. sayısıyla veda etti.
2009 bitmeden veda ettiler

Bin Ladin ailesi İran da

Habere göre, Bin Ladin’in eşlerinden biri, altı çocuğu ve 11 torunu, Tahran’ın hemen dışındaki bir yerde yaşıyor. Times’a konuyla ilgili bilgi veren Bin Ladin’in 29 yaşındaki oğlu Ömer Usame Bin Ladin’e göre akrabaları 11 Eylül saldırılarından hemen önce Afganistan’dan ayrıldı ve İran sınırına yürüdü. Aile daha sonra Tahran dışında duvarlarla örülü bir yere götürüldü. Ömer Ladin ayrıca, akrabalarının normal bir Yaşam sürdürdüklerini, yemek pişirip, Televizyon izlediklerini ve kitap okuduklarını, nadiren de olsa Alışveriş için dışarı çıktıklarını söyledi.
Bin Ladin ailesi İran’da

Gezici Fotoğraflar ödüllendirildi


2009 Uluslararası Gezi Fotoğrafçısı yarışmasına 70 ülkeden gönderdikleri fotoğraflarla yarışan amatör ve profesyonel yarışmacılar arasından kazanlar geçtiğimiz günlerde belli oldu.

Yarışmada pek çok kişi ödül aldı. Birincilik ödülünü Bangladeş'ten Akash ile ‘16 Yaş altı’ katılımcılarının katıldığı kategoride ise Avustralya'dan 15 yaşındaki Courtney Krawec aldı.

Yarışmada dereceye giren bu fotoğraflar Londra'da Royal Horticultural Halls'ta bulunan Adventure Travel Live’da 29-31 Ocak 2010 tarihleri arasında sergilenecek. Ayrıca fotoğraflar ‘Journey’ isimli kitap serisinin en son basımında yer alacaklar.

İŞTE BİRİNCİ OLAN VE DERECEYE GİREN FOTOĞRAFLAR – FOTO GALERİ
Gezici Fotoğraflar ödüllendirildi

Yağmur adam öldü


Yağmur Adam Kim Peek Fotoğrafları
Salt Lake City Tribune gazetesi, hafızasıyla şaşırtan dahi Peek'in cumartesi günü Salt Lake City'de kalp durması sonucu 58 yaşında hayata veda ettiğini duyurdu.
Peek'in babası Fran Peek, gazeteye yaptığı açıklamada, 16 ayda Shakespeare'in tüm eserlerini, İncil ve Tevrat'ın tamamını okuyan oğlunun haftalardır solunum yollarından rahatsız olduğunu belirtti. Utah Üniversitesi'nden nöropsikiyatr Daniel Christensen de gazetedeki açıklamasında, "O, benzersizdi. Hafızası ve bilgisi inanılmazdı" ifadesini kullandı.
Alışılmadık ezber yeteneğine sahip Peek, senarist Barry Morrow ile 1984'de bir toplantıda karşılaşmış ve Morrow'a ilham kaynağı olmuştu. 1988'deki "Yağmur Adam" filmi "en iyi erkek oyuncu" da dahil olmak üzere 4 Oscar ödülü kazanmıştı.
Beyin kökünde bulunan beyinciği tam gelişmemiş, iki beyin lobunu birbirine bağlayan köprücükler olmadan doğan Peek, 4 yaşına kadar konuşamamış, doktorlar Peek'in zeka geriliği olduğunu düşünerek, ailesine oğullarının özel Eğitim almasını önermişti. Ancak Peek daha sonra yetenekleriyle herkesi şaşırtmaya başlamıştı. IQ testlerinde vasat sayılacak 87 puana ulaşabilen, tek başına giyinemeyen Peek'in hafızasında 9 bin kitap bulunduğu sanılıyor.
Peek, herhangi bir tarihin haftanın hangi gününe denk geldiğini söyleyebiliyordu. ABD'deki bazı kentlerin haritalarını hafızasına kaydetmiş olan Peek, dünya tarihindeki büyük olayları, tarihlerini hatırlıyordu. Filmleri, konuları ve oyuncularıyla hatırlayan Peek, telefon kodlarını ve posta kodlarını da ezbere biliyordu.
İnsan beyninin sırlarına ermeye çalışan Amerikan uzay ve Havacılık Dairesi NASA'nın da dikkatini çeken Peek, yakınlarına göre münzevi hayat sürüyor, gittiği kütüphanelerde sürekli kitap okuyordu.
Yağmur adam öldü

Gazeteci Şamil Tayyar a 1 yıl 8 ay hapis


"SUÇLAMAYI KABUL ETMİYORUM"

İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada tutuksuz sanık Şamil Tayyar ile tarafların avukatları hazır bulundu. Duruşmada söz alan Şamil Tayyar kitabın Silivri'de devam eden yargılama konusu anlatan bir kitap olmadığını belirterek, "Özellikle son 10 yılda çete faaliyetlerin ve karanlık eylemlerin anlatılmasına ilişkin kısa bir özettir kitaba bakıldığında görülecektir" dedi .

"BERAATİME KARAR VERİLSİN"

Kitapta Malatya misyonerler cinayeti, Hrant Dink cinayeti ve Rahip Santory cinayetlerinin olduğunu vurgulayan Şamil Tayyar", Kitapta Ergenekon davasıyla ilgisi olmayan dava konuları yer almıştır. Daha önceki mütalaada soruşturmanın gizliliği ihlal edildiği ifade edilmiştir, bunların doğru olmadığını gördüm. Suçlamayı kabul etmiyorum, beraatime karar verilmesini talep ediyorum" ifadelerini kullandı.

ŞAMİL TAYYAR 1 YIL 8 AY HAPİS CEZASINA ÇARPTIRILDI

Mahkeme, "adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçundan, sanık Şamil Tayyar'ın 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi. Mahkeme,"Soruşturmanın gizliliğini ihlal etmek" suçundan da sanık Şamil Tayyar'ın 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi. Her iki suçtanda sanığın yeniden suç işlemeyeceğini gözönünde bulundurarak, hükmün açıklanmasını geri bırakan mahkeme, sanığın 5 yıl denetim süresine tabi tutulmasına karar verdi.

"HUKUK ADINA UTANDIM"

Duruşma sonrası Sultanahmet Adliyesi önünde basın mensuplarının sorularını cevaplayan Gazeteci Şamil Tayyar,"Karardan dolayı hukuk adına utandım. Davanın eski savcısının hazırladığı mütalaayı okumadan, yeni savcı mütalaaya katıldığını ifade etti. Oysaki o mütalaa benim kitaptan değil, başka kitaptan hazırlanmış gibiydi. Ergenekon soruşturmasıyla hiç ilgisi olmayan, çeteler ve dava konularıyla ilgili hadiseleride soruşturmanın gizliliği kapsamı içine aldılar. Kitabın 79. sayfasında çok açık yazıyor. Malatya'da işlenen cinayet sonrası olay mahallinde ele geçirilen bir belgeyi Ergenekon Davası kapsamında değerlendirip ceza verdiler" ifadelerini kullandı.

"KİTABIM OKUNMAMIŞ"

Davaya konu kitabının mahkemece okunmadığını ileri süren Şamil Tayyar, "Hakim yeni bir içtihat oluşturdu. 'Bu kitabı çok düşünerek hazırladığı' şeklinde. Ben fikir adamıyım elbetteki düşünecem. Siyasi bir karar gibi geldi. Anlaşılıyorki kitapta okunmamış. Hukuk adına utandım" diye konuştu.

"KARAR HUKUKİ DEĞİL"

Kararın hukuki olmadığını savunan Şamil Tayyar, "Türkiye'de hukukun üstünlüğü işlemiş olsaydı, böyle bir karar çıkmazdı.Hakimin karar verirken ifade ettiği cümleler de bence tarihe geçecek cok Enteresan cümleler"" açıklamasında bulundu. Basın mensuplarının sorularını yanıtladıktan sonra Şamil Tayyar avukatıyla birlikte adliyeden yürüyerek ayrıldı.

Gazeteci Şamil Tayyar'a 1 yıl 8 ay hapis

AK Partili Arslan beni öldürtecekti


Savunmasının ilk gününde “AK Parti Milletvekili İhsan Arslan’ın kendisini öldürtmek istediği” yönündeki iddialarına ilişkin Arslan’ın açıklama yaptığını ve kendisini yalanladığını belirten Tuncay Özkan, "Beni öldürmeye çalışacaklarına ilişkin bilgileri Haber haline getirdim. Haberimin yalan olduğu iddiasıyla dava açtı. Ancak beraat ettim. Kamuoyu ve savcılar İhsan Arslan’ın Hizbullah örgütünün İlimciler Grubu'nun başı olduğunu bilmiyor mu? Kendilerinde insan sevgisi olduğunu söylüyor. Evet bu ülke sizin nasıl insan sevdiğinizi biliyor. Domuz bağıyla bağladığınız insanları betona nasıl gömdüğünüzü herkes biliyor. Matkap dosyasının buraya getirtilerek gerçeklerin ortaya çıkartılmasını istiyorum"dedi.
Güneydoğu’da uzun süre gazetecilik yaptığını, faaili meçhulleri araştırdığını, çatışmaların ortasında kaldığın ifade eden Tuncay Özkan, ’Ape Musa’ dediği Musa Anter’le ilgili bir anısını da anlattı.
BENİ YARGILAYACAKSANIZ KİTABIMDAN YARGILAYIN
Tuncay Özkan, savunmasının devamında şunları söyledi:"İddianameye göre ben, özü Darbe olduğu için temelde darbeciyim. TBMM’yi ortadan kaldırıyorum. Demokrasiye inanmıyorum. Böyle bir iddia insanın hayatının olağan akışına uymaz. Hizbullah kampları ile ilgili haber yaptım. Benim haberlerimin üzerine soruşturmalar açılarak düzenlemeler yapıldı. Türkiye’de bunları ilk kim yazmış? Kimden öğrendiniz? Bir insanın ömür boyu hapiste kalmasını isteyeceksiniz ama onun hayat hikayesinde neyin yer aldığına bakmayacaksınız. ’Yeni bir medya yapılanmasına ihtiyaç var’ diye kitap yazdım. Bu kitabı Abdullah Gül’e, Bülent Arınç’a, Başbakan'a ve Genelkurmay Başkanı'na verdim. Beni yargılayacaksanız bundan yargılayın. Tuncay Güney’den, Sisi’den mi yararlanacağım. Benim aklıma ne olmuş. Beni deli saçması ile bir çuvala koymayın. Bir zaman tüneline girdik. Aklımızdaki herşey silindi. Tarih ne zaman başlar, Ergenekon soruşturmasının başladığı gün tarih başlar. Benim hayat hikayemi nasıl sorgularsın. Aklın yeter mi? Gücün yeter mi? Bunları niye yazdım? Herkesin çelik çomak oynadığı yaşta bunların peşine niye düştüm? Yazılarımı okunmadan bana nasıl terörist damgasını vurursunuz? Okuyun lütfen orada hepsi yazıyor."
BİLGİYİ TURGUT BEY VERDİIrak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile Türk Dışişleri'nin 1992’de yaptığı görüşmeye ilişkin bilgi ve belegeleri kendisine merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın verdiğini öne süren Tuncay Özkan, "Özal, Talabani gelince görüşmeyi Dışişleri'ne havale etti. Özal’ın Kürt Mektubu’nun yayınlayınca da ortalık birbirine girdi. Özal ’Kürt meselesinde özel silahlı birlikler kurulmalı' diyordu. Bu belgeyi kitabıma da koydum. Bunu bana Özal vermişti. Şimdi bütün bunlardan suçlanıyoruz. Ne yapmam lazım Orhan Baba gibi ’Batsın Bu Dünyayı'mı söyleyeceğim. Bu kadar çaba bu kadar emek...Bu iddianamede özgürlük nerede? Bilinç nerede? Bu iddianamede ikisi de yok" diye konuştu.
'Ben neden burdayım?' sorusunu takrarlayan ve muhalif olduğu için Ergenekon davasında yargılandığını iddia eden Tuncay Özkan, "MİT Müsteşarı Emre Taner ile eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un dinleyelim. Muhalif nasıl susturulmak istenir? Ölsem konuşacağım, ben bu yaftaları boynumda taşımam" dedi.
CUMHURİYET MİTİNGLERİNİ YAPTIM, YAPACAĞIMKendisinin düzenlediği Cumhuriyet mitinglerini de anlatan ve Çağlayan’daki miting alanına geldiklerinde polisin tutanak tuttuğunu belirten Tuncay Özkan,, "Polisin tuttuğu tutanağa göre ’ne şeriat, ne darbe, tam darbe isteriz, tam darbe’ demişim. Yalan, öyle bir şey söylemedim. Mitinglerde hangi suç varsa kabulüm. Cumhuriyet mitinglerinin ne kabahati varsa benimdir. Yaptım, yine yapacağım. Ahdım olsun, gene yapacağım. Sonuna kadar bağıracağım. Mitinglerde, ’Ne şeriat, ne darbe, tam demokratik Türkiye’ dedik. ’Ordu göreve’ pankartını mitinglerde biz açtırmdık. kendilerinin açtırmadığını, Bir grup genc açtı. Onlar da yargılanıyor.
Tuncay Özkan şunları söyledi:"Cumhuriyet mitinglerini’yapamazsınız, olmaz’ dediler. Türkan Saylan geldi. ’İzmir mitingine katılmıyoruz. Bir potansiyel var, mahvedeceksin’ dedi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, İzmir mitingine katılmadı. Türkan Hanım mitinge geldi, sandalyemi kendisine verdim. Konuşmak istedi. ’Konuşamazsınız’ dedim. Çünkü konuşma listesini valiliğe ve emniyete vermiştik, suç olmasın diye Türkan Hanım’ı konuşturmadık.’ TSK’nın resmi olarak düzenlediği toplantılara davetiye ile çağrılan 4 gazeteciden biriydim. Toplantılara ben, Fikret Bila, Saygı Öztürk ve Mehmet Ali Kışlalı çağrılıyordu. Hatta iki toplantıya mazeret bildirerek katılmadım. Bunu kullanmadım. Bu benim darbeciliğim anlamına geliyorsa, sayın savcılar bulamamış ben söyleyeyim, ben Türk Silahlı Kuvvetleri’nden korkmam. Kalemimi hiç kimseye satmadım.Emniyetteki sorgumda Veli Küçük’ü tanıyıp tanımadığımı sordular. Veli Küçük’ü tanımam. Çok eleştirdim, ama şahsen tanımam, uzaktan tanırım. İddianame, ’tanıdığını beyan etti’ diyor."
'AK Partili Arslan beni öldürtecekti'

Auschwitz le Srebrenitza arasında Avrupa fikri


Auschwitz’den Srebrenitza’ya uzanan bir tarihin ara sokaklarında gezinen Hollandalı gazeteci Geert Mak, iki Dünya Savaşı, toplama ve esir kampları gibi badirelerden sonra oluşan ‘Avrupa’dan hâlâ umutlu.
ENİS Batur’un, ‘Amerika Büyük Bir Şaka Sevgili Frank, Ama Ona Ne Kadar Gülebiliriz’ kitabının ismini, dev bir mercekle Avrupa’ya yansıtmaya kalkışsak ne olur acaba? Yani, asıl ‘büyük şaka’ Amerika değil de, Avrupa olabilir mi? Bunu, bir coğrafyadan söz ederken değil, bir medeniyet kümesi olarak Avrupa fikrinden söz ederken getiriyoruz hatırımıza üstelik. Bu tür tuhaf düşünceler arasında gezinmemize, tek başına Auschwitz’den Srebrenitza’ya (Srebrenika) uzanan o keskin çizgi yol açmıyor. Sadece bu ikisi bile böyle bir sorgulama için yeterli olurdu elbette ama Geert Mak’ın, “Avrupa’da Yirminci Yüzyıl Boyunca Seyahatler” isimli kitabı bu konuda çarpıcı bilgilerle dolu. Binyılın biteceği günlerde NRC Handelsblad adına Avrupa’nın altını üstüne getiren Hollandalı gazeteci, sadece gördüklerini aktarmakla yetinmiyor, onların neden öyle göründüklerine dair tarihsel bilgilerle, olup biteni gözümüze gözümüze sokuyor. İyi de ediyor doğrusu. Hele şu soru ve buna verdiği cevap, Auschwitz’den Srebrenitza’ya uzanan tarihin kısa bir özeti sanki:“Biz Avrupalıların ortak bir tarihi var mıdır? ‘Elbette’ der herkes ve sıralamaya başlar: Roma İmparatorluğu, Rönesans, Aydınlanma Çağı, 1914, 1945, 1989, Oysa Avrupalıların bireysel tarihi deneyimleri birbirlerinden çok farklıdır: Örneğin Polonyalı yaşlı şoför, hayatında dört kez yeni bir dil öğrenmek zorunda kalmış; dostluk kurduğum Alman karı koca, önce bombardımanları, sonra da Doğu Avrupa’da oradan oraya sürülmeyi yaşamış; ziyaret ettiğim Basklı aile İspanya iç savaşı yüzünden bir Noel akşamı kıyasıya bir kavganın içine düşmüş ve sonra da ömür boyu susmayı yeğlemişti (...) her biri kendi başına birer dünyadır ve üstelik bunların hepsi de Avrupa’dır.”Bugün hepimize ‘muasır medeniyet’ olarak görünen Avrupa’nın tarihini, gezginlerin gözünden izlemek, iki dünya savaşını da, bu savaşlardan sonra yaşananları da diri tutuyor. Auschwitz ile Srebrenitza arasındaki asma köprüde sallanan Avrupa fikrinin hangi badireleri atlattığını görmek açısından da son derece çarpıcı bu. Belki, oraya bakarak bu topraklara çevirebiliriz yüzümüzü. Ve hatta bir miktar çeki-düzen bile verebiliriz zihnimize. Düşünün ki, İspanya’da yaşanan iç savaştan hiç mi hiç söz etmedik üstelik... (Avrupa’da Yirminci Yüzyıl Boyunca Seyahatler, Geert Mak, Çev. Mürset Topçu, Literatür Yayınları)
Pamuk, Atina’da yok satıyorDIŞ Haberler SERVİSİNOBEL ödüllü yazar Orhan Pamuk’un “Masumiyet Müzesi” adlı son eseri Yunancaya çevrildi ve Dünyanın en popüler yazarlarının bile Yunanistan kitap piyasası için kıskanacağı satış rakamlarına ulaştı. Tercümesini Stella Vretu’nun yaptığı “Masumiyet Müzesi” Okeanis Yayınevi tarafından basıldı. Kitap, sadece yedi gün içinde 10 bin adet sattı. “Masumiyet Müzesi” Atina’daki kitapçılarda 26 Euro’ya satılıyor. Yunan gazeteleri de Pamuk’un son kitabından övgü ile bahsettiler. İNGİLİZ Financial Times Gazetesi de Masumiye Müzesi’ni övdü. Ian Irvine imzalı yazıda, “Kitabın sonunda Kemal, Aşk için katlandığı onca ızdıraba rağmen mutlu bir hayat sürdüğünü ilan ediyor. Okuyucu bundan başka bir şey için yalvarabilir ama Pamuk, Kemal’in yüce ve trajik takıntısını sabırla gözlemleyerek, Lolita, Madame Bovary ve Anna Karenina’nın yanına yakışacak değerde bir Romantik aşkı yarattığı esere konu etmiş” denildi.
GÜNÜN AJANDASI
Modern zaman dervişinden davet
Çağdaş dans sanatçısı Ziya Azazi, “11 Dervish” adlı ve uluslararası Sahne sanatları alanında pek çok ödüle layık görülen eseriyle bu akşam Tiyatro Maan performans Sahnesi’nde olacak. Mevlevi dervişlerin dönüşlerini temel alarak oluşturduğu koreografileriyle çağdaş dans sanatına farklı bir yorum getiren Azazi eserinde, geleneksel “sufi dansını” zihinsel ve fiziksel sınırları zorlayıcı yönünü muhafaza ederek kişisel tarihçesi ile örtüşen estetik ve kinetik bir dile dönüştürüyor. Biletler 25-30 TL. Tel: 0212 245 25 06.
Büyük Selçuklu Mirası projesi
CUMHURBAŞKANLIĞININ himayesinde hazırlanan Büyük Selçuklu Mirası Projesi’yle, Türk milletinin kurduğu en önemli devletlerden birisi olan Büyük Selçuklu Devleti’ne ait günümüze ulaşan tüm eserler görsel olarak kayıt altına alınacak. Projenin belgesel yönetmeni ve fotoğraf sanatçısı İbrahim Dıvarcı konuyla ilgili şu bilgileri verdi: “Proje kapsamında Afganistan, Azerbaycan, Ermenistan, Irak, İran, İsrail, Mısır, Özbekistan, Suriye, Türkmenistan, Türkiye ve Yemen ile özerk cumhuriyet olan Nahcıvan’daki Selçuklu Mimari eserlerinin son durumları tespit edilip fotoğrafları ve görüntülerinin çekilecek. Proji, 850 bin dolara malolacak. ? A.A
Avrupa’nın gözde kenti İstanbul
2010’da Avrupa’nın kültür başkenti olacak İstanbul üzerine Almanya’da peşpeşe kitap ve dergiler yayınlanıyor. Türkoloji Profesörü Klaus Kreiser’in “İstanbul” adlı kitabı C.H. Beck yayınevi tarafından piyasaya sürüldü. Kitapta, okuyucuya kentteki 15. yüzyıldan günümüze kadar uzanan kültürel Yaşam üzerine önemli bilgiler ediniyor. 320 sayfadan oluşan kitabın fiyatı 24.90 Euro. Kitabın Türkçe’ye çevrilip çevrilmeyeceği ise henüz bilinmiyor. ? MÜNİH
Atmasyon tiyatro oyunu
Ankara’daki Mavi Sahne’nin oyuncuları bu akşam sizi doğaçlama tiyatro yapmaya davet ediyor. Seyirciden aldıkları konuyla başayıp sonunun nereye varacağını hiç tahmin edemeyeceğiniz bir Oyun sergiliyorlar. Sedat Demirsoy’un yönettiği Tuluatmasyon adlı oyun bu akşam Mavi Sahne’de. Biletler 12-15 TL. Tel: 0312 426 26 29.
Nehar Tüblek başvuruları
ÜNLÜ Karikatür sanatçısı Nehar Tüblek adına Beşiktaş Belediyesi ve Karikatürcüler Derneği’nin birlikte düzenlediği 15. Nehar Tüblek Karikatür Yarışması’nın son katılım tarihi 5 Şubat 2010. “Komşularla sıfır sorun - Uluslararası, toplumlararası, insanlar arası ilişkilerde kalıcı barış için...” konulu yarışmada ödüller, Tüblek’in ölüm yıldönümü olan 6 Mart’ta anma töreniyle verilecek. Birinciye 3 bin, ikinciye 2.500, üçüncüye 1.800, mansiyona (3 adet) 1000, Onur ödülü olarak da 1.500 TL. verilecek.
Auschwitz’le Srebrenitza arasında Avrupa fikri

Wednesday, December 23, 2009

Öcalan ın avukatları İmralı ya gitti


İMRALI Cezaevi'nde yargılanarak ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan bölücübaşı Abdullah Öcalan'ın savunmasını üstlenen 4 avukatı haftalık görüşme için bu sabah Bursa'nın Gemlik İlçesi'nden İmralı Adası'na hareket etti.

Kenya'da 15 Şubat 1999'da yakalandıktan sonra getirildiği İmralı Adası'nda yargılanarak ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Öcalan'ın avukatları Cengiz Çiçek, Dursun Özdoğan, Fuat Coşacak ve Mehmet Sabırtaş bu sabah İmralı'ya gitmek üzere İstanbul’dan özel bir otomobille Gemlik İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı'na geldi.

Öcalan'a teslim edilmek üzere içinde giyecek, kitap ve gazeteler bulunan poşetle gelen avukatlar jandarmada kimlik kontrolü ve üst aramasından geçirildikten sonra plakası sökülmüş beyaz renkli servis minibüsüyle saat 09.25'te İmralı’ya gitmek üzere Gemport Limanı'na hareket etti.

Öcalan, İmralı Adası'nda yapımı tamamlanan Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi'ne geçen ay ömür boyu hapis cezası hükümlüleri PKK'lı Şeyhmuz Poyraz, Cumali Karsu, Hasbi Aydemir, Bayram Kaymaz ile TİKKO'cu Hakkı Alkan ile birlikte nakledilmişti.

Öcalan'ın avukatları İmralı'ya gitti

İran ın başını ağrıtacak


İngiliz Times gazetesi, El Kaide lideri Usame Bin Ladin’in ailesinin bir bölümünün, İran’da gizli bir yerde yaşadığını yazdı.

Gazete, Bin Ladin’in eşlerinden birinin, altı çocuğunun ve 11 torununun, Tahran’ın hemen dışındaki bir yerde olduklarının öğrenildiğini bildirdi.

"Ailenin dış dünyayla irtibatı önlenirken, İran, Bin Ladin’in akrabalarının bu ülkede yaşadığını defalarca inkar etti" görüşünü savunan gazete, Bin Ladin’in 29 yaşındaki oğlu Ömer Usame Bin Ladin’den edindiği bu bilgilere sayfalarında geniş yer verdi. Times, Ömer Usame Bin Ladin’in kardeşlerinin kendisini Kasım ayında arayıncaya kadar hayatta olup olmadıkları konusunda bir bilgisi olmadığını söylediğini kaydetti.

Akrabalarının, Ömer Usame Bin Ladin’e, 11 Eylül saldırılarından hemen önce Afganistan’dan nasıl ayrıldıklarını ve İran sınırına nasıl yürüdüklerini anlattıklarını yazan Times, ailenin Tahran dışında duvarlarla örülü bir yere götürüldüğünü kaydetti. İran’da yaşadıkları belirtilen Bin Ladin ailesiyle ilgili ise Gazete şu bilgilere yer verdi: "Çocukların en büyüğü Saad 20, Osman 17, Muhammed 15, Fatma 14, Hamza 12, İman 9 ve Bekir 7 yaşında. Muhammed’in El Kaide’nin komutasındaki ikinci kişi olduğu ve Saad’ın terör saldırılarını planladığına dair spekülasyonlar var...

Akrabaları, Muhammed’in hala İran’daki gizli yerde yaşadığı, Saad’ın bir yıldan az bir süre önce annesini bulmak için kaçtığını söyledi. Ağabeyi ile iletişime geçtikten bir hafta sonra, İman ise yaşadığı yerden nadiren çıktığı bir zamanda, Suudi Arabistan Büyükelçiliğine gitti, hala orada bulunuyor ve İran’dan çıkmayı talep ediyor." Gazeteye göre, Ömer Ladin’in ayrıca, akrabalarının normal bir Yaşam sürdürdüklerini, yemek pişirip, Televizyon izlediklerini ve kitap okuduklarını, nadiren de olsa Alışveriş için dışarı çıktıklarını söylediğini belirtti. Gazete, Ömer Usame Bin Ladin’in şu sözlerine yer verdi: "İran hükümeti, kimsenin istemediği bu kalabalık insan grubuyla ne yapacağını bilmiyor, dolayısıyla sadece güvende tutuyor. Bundan dolayı, İran’a şükran borçluyuz ve İran’a kalbimizin en derinliklerinden teşekkür ediyoruz." Times, Katar’da bulunan Ömer Usame Bin Ladin’in akrabalarının, İran’ı terk etmelerine izin verilmesini istediğini ve onlarla bir araya gelmeyi umut ettiğini söylediğini de belirtti.
İran'ın başını ağrıtacak

Bin Ladin in kayıp ailesi İran da yaşıyor iddiası


İngiliz Times gazetesi, El Kaide lideri Usame Bin Ladin’in ailesinin bir bölümünün, İran’da gizli bir yerde yaşadığını yazdı.

Gazete, Bin Ladin’in eşlerinden birinin, altı çocuğunun ve 11 torununun, Tahran’ın hemen dışındaki bir yerde olduklarının öğrenildiğini bildirdi.

"Ailenin dış dünyayla irtibatı önlenirken, İran, Bin Ladin’in akrabalarının bu ülkede yaşadığını defalarca inkar etti" görüşünü savunan gazete, Bin Ladin’in 29 yaşındaki oğlu Ömer Usame Bin Ladin’den edindiği bu bilgilere sayfalarında geniş yer verdi. Times, Ömer Usame Bin Ladin’in kardeşlerinin kendisini Kasım ayında arayıncaya kadar hayatta olup olmadıkları konusunda bir bilgisi olmadığını söylediğini kaydetti.

Akrabalarının, Ömer Usame Bin Ladin’e, 11 Eylül saldırılarından hemen önce Afganistan’dan nasıl ayrıldıklarını ve İran sınırına nasıl yürüdüklerini anlattıklarını yazan Times, ailenin Tahran dışında duvarlarla örülü bir yere götürüldüğünü kaydetti. İran’da yaşadıkları belirtilen Bin Ladin ailesiyle ilgili ise Gazete şu bilgilere yer verdi: "Çocukların en büyüğü Saad 20, Osman 17, Muhammed 15, Fatma 14, Hamza 12, İman 9 ve Bekir 7 yaşında. Muhammed’in El Kaide’nin komutasındaki ikinci kişi olduğu ve Saad’ın terör saldırılarını planladığına dair spekülasyonlar var...

Akrabaları, Muhammed’in hala İran’daki gizli yerde yaşadığı, Saad’ın bir yıldan az bir süre önce annesini bulmak için kaçtığını söyledi. Ağabeyi ile iletişime geçtikten bir hafta sonra, İman ise yaşadığı yerden nadiren çıktığı bir zamanda, Suudi Arabistan Büyükelçiliğine gitti, hala orada bulunuyor ve İran’dan çıkmayı talep ediyor." Gazeteye göre, Ömer Ladin’in ayrıca, akrabalarının normal bir Yaşam sürdürdüklerini, yemek pişirip, Televizyon izlediklerini ve kitap okuduklarını, nadiren de olsa Alışveriş için dışarı çıktıklarını söylediğini belirtti. Gazete, Ömer Usame Bin Ladin’in şu sözlerine yer verdi: "İran hükümeti, kimsenin istemediği bu kalabalık insan grubuyla ne yapacağını bilmiyor, dolayısıyla sadece güvende tutuyor. Bundan dolayı, İran’a şükran borçluyuz ve İran’a kalbimizin en derinliklerinden teşekkür ediyoruz." Times, Katar’da bulunan Ömer Usame Bin Ladin’in akrabalarının, İran’ı terk etmelerine izin verilmesini istediğini ve onlarla bir araya gelmeyi umut ettiğini söylediğini de belirtti.
'Bin Ladin 'in kayıp ailesi İran'da yaşıyor' iddiası

"Yağmur Adam" öldü


Salt Lake City Tribune gazetesi, hafızasıyla şaşırtan dahi Peek'in cumartesi günü Salt Lake City'de kalp durması sonucu 58 yaşında hayata veda ettiğini duyurdu.

Peek'in babası Fran Peek, gazeteye yaptığı açıklamada, 16 ayda Shakespeare'in tüm eserlerini, İncil ve Tevrat'ın tamamını okuyan oğlunun haftalardır solunum yollarından rahatsız olduğunu belirtti. Utah Üniversitesi'nden nöropsikiyatr Daniel Christensen de gazetedeki açıklamasında, "O, benzersizdi. Hafızası ve bilgisi inanılmazdı" ifadesini kullandı.

Alışılmadık ezber yeteneğine sahip Peek, senarist Barry Morrow ile 1984'de bir toplantıda karşılaşmış ve Morrow'a ilham kaynağı olmuştu. 1988'deki "Yağmur Adam" filmi "en iyi erkek oyuncu" da dahil olmak üzere 4 Oscar ödülü kazanmıştı.

Beyin kökünde bulunan beyinciği tam gelişmemiş, iki beyin lobunu birbirine bağlayan köprücükler olmadan doğan Peek, 4 yaşına kadar konuşamamış, doktorlar Peek'in zeka geriliği olduğunu düşünerek, ailesine oğullarının özel Eğitim almasını önermişti. Ancak Peek daha sonra yetenekleriyle herkesi şaşırtmaya başlamıştı. IQ testlerinde vasat sayılacak 87 puana ulaşabilen, tek başına giyinemeyen Peek'in hafızasında 9 bin kitap bulunduğu sanılıyor.

Peek, herhangi bir tarihin haftanın hangi gününe denk geldiğini söyleyebiliyordu. ABD'deki bazı kentlerin haritalarını hafızasına kaydetmiş olan Peek, dünya tarihindeki büyük olayları, tarihlerini hatırlıyordu. Filmleri, konuları ve oyuncularıyla hatırlayan Peek, telefon kodlarını ve posta kodlarını da ezbere biliyordu.

İnsan beyninin sırlarına ermeye çalışan Amerikan uzay ve Havacılık Dairesi NASA'nın da dikkatini çeken Peek, yakınlarına göre münzevi hayat sürüyor, gittiği kütüphanelerde sürekli kitap okuyordu.

"Yağmur Adam" öldü

"Bin Ladin in kayıp ailesi İran da yaşıyor"

Gazete, Bin Ladin'in eşlerinden birinin, altı çocuğunun ve 11 torununun, Tahran'ın hemen dışındaki bir yerde olduklarının öğrenildiğini bildirdi.



"Ailenin dış dünyayla irtibatı önlenirken, İran, Bin Ladin'in akrabalarının bu ülkede yaşadığını defalarca inkar etti" görüşünü savunan gazete, Bin Ladin'in 29 yaşındaki oğlu Ömer Usame Bin Ladin'den edindiği bu bilgilere sayfalarında geniş yer verdi. Times, Ömer Usame Bin Ladin'in kardeşlerinin kendisini Kasım ayında arayıncaya kadar hayatta olup olmadıkları konusunda bir bilgisi olmadığını söylediğini kaydetti.



Akrabalarının, Ömer Usame Bin Ladin'e, 11 Eylül saldırılarından hemen önce Afganistan'dan nasıl ayrıldıklarını ve İran sınırına nasıl yürüdüklerini anlattıklarını yazan Times, ailenin Tahran dışında duvarlarla örülü bir yere götürüldüğünü kaydetti. İran'da yaşadıkları belirtilen Bin Ladin ailesiyle ilgili ise Gazete şu bilgilere yer verdi:



"Çocukların en büyüğü Saad 20, Osman 17, Muhammed 15, Fatma 14, Hamza 12, İman 9 ve Bekir 7 yaşında. Muhammed'in El Kaide'nin komutasındaki ikinci kişi olduğu ve Saad'ın terör saldırılarını planladığına dair spekülasyonlar var... Akrabaları, Muhammed'in hala İran'daki gizli yerde yaşadığı, Saad'ın bir yıldan az bir süre önce annesini bulmak için kaçtığını söyledi. Ağabeyi ile iletişime geçtikten bir hafta sonra, İman ise yaşadığı yerden nadiren çıktığı bir zamanda, Suudi Arabistan Büyükelçiliğine gitti, hala orada bulunuyor ve İran'dan çıkmayı talep ediyor."



Gazeteye göre, Ömer Ladin'in ayrıca, akrabalarının normal bir Yaşam sürdürdüklerini, yemek pişirip, Televizyon izlediklerini ve kitap okuduklarını, nadiren de olsa Alışveriş için dışarı çıktıklarını söylediğini belirtti. Gazete, Ömer Usame Bin Ladin'in şu sözlerine yer verdi:



"İran hükümeti, kimsenin istemediği bu kalabalık insan grubuyla ne yapacağını bilmiyor, dolayısıyla sadece güvende tutuyor. Bundan dolayı, İran'a şükran borçluyuz ve İran'a kalbimizin en derinliklerinden teşekkür ediyoruz."



Times, Katar'da bulunan Ömer Usame Bin Ladin'in akrabalarının, İran'ı terk etmelerine izin verilmesini istediğini ve onlarla bir araya gelmeyi umut ettiğini söylediğini de belirtti.
"Bin Ladin'in kayıp ailesi İran'da yaşıyor"

İtalyan dergisinden Atatürk e övgü

“Mustafa Kemal Atatürk: Yükümlülük dininin peygamberi” başlıklı kapakta, “İslam’ın göbeğinde demokrasiyi kurdu. Yaşamını, halkıyla ilgili sorumluluklarına adadı. Türkiye’nin Müslüman dünyasında Modern ve laik tek örnek olduğunu gösterdi. Kültürün, nefretin üstesinden gelebileceğini kanıtladı” ifadeleri kullanıldı.Halen Türkiye’de ikamet eden ve Osmanlı Donanması ile ilgili bir kitap hazırlayan İtalyan gazeteci Bruno Cianci, dergideki yazısında “Atatürk’ün yarattığı Türkiye’nin 2010 yılında sihirli kenti İstanbul’uyla Dünya Kültür Başkenti olduğunu” hatırlatarak, “Ulu Önder’in devrimlerinden biri de kültürü çok önemsemesiydi” ifadesini kullandı. Dergi, 2010 Kültür Başkenti etkinliklerine de Alexander Levine imzasıyla 8 sayfa ayırdı.
İtalyan dergisinden Atatürk'e övgü

Prag ın kükreyen rakibi


“Ufak havaalanında bizi karşılayan Sovyet döneminden kalma Memur görünümlü, gözlüğü kalın camlı rehberimiz İgor ‘Lviv rüyalarınızın başkenti olacak’ dedi. Meğer bu cümle, Vasly Symonenko’nun 1962’de yazdığı Ukrayna Aslanı şiirinden bir dizeymiş... Ve Symonenko haksız sayılmazmış.” Koç, restorasyonlar bittiğinde, bu şehrin Prag’ın en büyük rakibi olacağını söylüyor. THY’nin direkt uçtuğu Lviv’i, turistik rotalara girmeden görmenizi öneriyor.
1256 yılında Galiçya-Volynia Prensi Danylo Halytsky kurduğu kente oğlu Leo’nun adını verir. Kent çeşitli devletlerin egemenliği altında kalsa da Lemberg (Almanca), Leopolis (Grekçe), Leopoli (İtalyanca), Lvov (Rusça) gibi verilen adların hepsi aslan anlamında. Bugün Ukrayna dilinde aslan karşılığı Lviv deniliyor. 2006’da 750’nci yılını kutlayan kent tarihi Mimari dokusu, kültürel zenginliği ve 50 müzesiyle her mevsim gezilebilir. Üç üniversite, çok sayıda yüksekokul, üç akademi ve 40’ın üzerinde araştırma enstitüsü olması nedeniyle ülkenin eğitimde ikinci önemli şehri. Yurtdışından da pek çok öğrencisi var.İDAM SEHPASI NEPTÜN’ÜN YANINA KURULURDUÇok değil, restorasyonlar beş yıl sonra bitirildiğinde Lviv, Prag’ın en büyük rakibi olacak. Lviv de Prag gibi tipik ortaçağ kent yerleşim planına göre kurulmuş. 14. yy’da Magdeburg Anlaşması’yla kent vasfını kazanmış. Kentin kalbi, ortasındaki Rynok (Pazar) Meydanı. 65 metrelik görkemli saat kulesi, Belediye Sarayı burada. Alan etrafına dört köşe ve sekiz cadde sistemiyle oluşturulmuş. Bugün bu kısım tarihi kent merkezi olarak adlandırılıyor. Meydanın dört yanındaki Yunan tanrıları Diana, Neptün, Adonis ve Amphitria’yı simgeleyen heykeller etkileyici. Neptün heykelinin olduğu kısımda ortaçağda idamların infaz edildiği söyleniyor. Meydan bugün açıkhava müzesi özelliğinin yanı sıra adeta açıkhava birahanesi. İçki içmeyi ucuza getirmek isteyen gençler marketten aldıkları biraları banklara veya kaldırıma oturarak içiyor. Mimarlık tarihi (gotik, barok, rönesans) içinde içki içmek farklı bir duygu olsa gerek. Gözünüzü bina cephelerinden gençlere çevirirseniz özellikle kızların çok bakımlı, şık ve çok güzel olduğunu görürsünüz. Aylık kazançlarının büyük bölümünü ayakkabı ve elbiseye harcıyor olmalılar. Bu kadar bira içip incecik kalmaları şaşırtıcı.DÖRDÜNCÜ PENCEREYE VERGİ ÖDÜYORLARDIMeydanın çevresinde Rönesans tarzında 44 bina bulunuyor. Çoğunun cephesinde sadece üç percere var. Yapıldıkları yıllarda üçten fazlasına vergi ödenirmiş. Kiminin balkon ferfojesi, kiminin cephesi ve tepesindeki heykeller tarihi şehri yaşamanın keyfini veriyor. Dört numaradaki Siyah Konak 1589’da İtalyan tüccar için, altı numaradaki Kornyakt Evi ise Yunan tüccar için yapılmış. Her iki bina bugün Lviv Tarih Müzesi. Hemen yanlarındaki 10 numaralı ev ise Lyvbomirski adlı zengin Leh’e ev sahipliği yapmış. Bazı yapılar 16 yy’da çıkan yangından sonra yenilenmiş.Meydana açılan dar Arnavut kaldırımlı sokaklarda Ortodoks, Katolik ve Yahudilere ait dini Mekanlar var. Gece turuncu ışıkla aydınlatılan bu mekanlardan en görkemlisi barok cephesiyle hemen dikkati çeken Domiken Rahipler Kilisesi. Cephenin sol tarafında Dominikenlerin Tanrı’nın köpeği olmalarını simgeleyen kabartma yeralıyor. Yüksek kapının üzerindeki alınlığın devamında yükselen yeşil kubbe kentin çoğu yerinden görünüyor. Kiliseye sırtınızı döndüğünüzde karşınıza gelen ev Ermeni tüccara ait. Yeşil boyalı evin cephesinde karısını mutlu edemeyen adamın hikayesi yer alıyor. Ermeniler, hem Ticaret yapmaları hem de taş işçiliğini öğretmeleri için Prens Daniel tarafından kent kurulurken davet edilmiş. Geçmişte önemli Ermeni nüfusa sahip olan kent dışarıya çok fazla göç vermiş. Virmenska Caddesi üzerinde 1363’te tamamlanan Ermeni Katedrali’ni mutlaka görmelisiniz. Bahçesinde bir köşede tabiat şartlarına karşı korunmasız bırakılan tahta İsa heykeli ise sahiplenilmeyi bekliyor gibi.Meydanın Yevrejska adlı caddesi yakınında 2. Dünya Savaşı esnasında Yahudilerin yerleştirildiği mahalleyi uzaktan görebilirsiniz. 1941’de nüfusları 100 bine ulaşan Yahudiler bugün yok denecek kadar az. Bu mahalledeki tünellerin Osmanlı lağımcılarınca Lviv kuşatması esnasında kazıldığı söyleniyor. Opsidione Turcica adı verilen gürz kuşatmanın bir anısı olarak bugün Latin Katedrali’nin duvarında karşımıza çıkıyor.Belediye Meydanı civarında birahaneler kadar kafeler de yoğun. Kahve kültürü Osmanlı’dan Avusturya’ya, oradan Lviv’e gelmiş. Kentin ilk kahvesi, eski bir binanın alt katındaki kafede içilmiş. Kafenin avlusunda ağzında üzüm tutan bir aslan heykeli var. Zaten şehrin her yanında simge olan arslan bir şekilde karşınıza çıkıyor.ŞAPELİN ÇATISINDA DÜŞÜNEN HZ.İSABelki başka hiçbir şehirde göremeyeceğiz “Düşünen Hz. İsa” figürü burada Vohaim Şapeli’nin tepesinde yer alıyor. Gerçekten ilginç bir görüntü. Düşünen Hz.İsa’nın altındaki şapelin taş ikonastasisi üzerinde Tevrat Peygamberleri ve İsa’nın çilesi gibi figürleri görüyoruz. Öylesine ince işçilikle yapılmışlar ki, acaba tepedeki Hz. İsa bunların nasıl yapılabildiğini mi düşünüyor, diye geçiriyorum aklımdan. Kentin en eski parkı bu alanda. Lviv’in ilk matbaasını kuran İvan Bodaroviç, parktaki heykelinde elinde kitapla sembolize edilmiş. İlk kitap Kiril ve Slav alfabeleriyle basılmış. Bugün heykelin etrafı kitap sergileriyle çevrili. Romanesk tarzdaki çan kulesiyle ilgi çeken “Meryemin Ölüme Yatması” kilisesi de park yakınlarında. Şehir eskiden duvarlarla çevriliymiş, içinden Poltva Irmağı geçermiş. 20. yüzyılın başında ırmak kirlenince üstünü kapatmışlar. Duvarlardan geriye kalan ufak bölümü de burada görebilirsiniz. Kilisenin karşısındaki bina kentin dış cephesi en farklı olan yapısı, çini ve seramiğin en güzel örneklerini taşıyor.
RESTORANDA SABRIN SONU SELAMET
Lviv’lilerin tercih ettiği restoranlar Voahim Şapeli’nin önündeki ufak meydanda. Yemek, siz sipariş verdikten sonra hazırlanıyor. Sabırlı olmanız gerek, aşçıların hiç acelesi yok. Ağır ağır hazırlayıp servis ediyorlar. Sonuç beklemeye değer. Zira tavuk kievski, mantıya benzer Pelmeni, Varensyky Patates-peynir köftesi gibi son derece leziz yemek geliyor. Güzel bir Şarap eşliğinde yerel halkla beraber paylaşılan mekanda zevkli vakit geçiriliyor.
KADIN VATMANLAR HER FIRSATTA Makyaj TAZELİYOR
Kentin paket taşlı dar sokaklarından çıkıp gelen rengarenk boyalı tramvaylar, süzülerek yanımızdan geçiyor. Fotoğraf çekeni görünce yavaşlıyorlar. En dikkatimi çeken husus duraklardaki kısa süreyi fırsat bilen kadın vatmanların makyajlarını tazelemeleri. Adam Mickiewicz ve Taras Shevchenko Bulvarı’nda faytonla da tur atabiliyorsunuz. Şair, Ressam, halk kahramanı Shevchenko için yapılan görkemli anıt ve önündeki heykel meydana damgasını vuruyor. Shevtchenko, Ukrayna’nın ulusal bilincinin gelişmesine önderlik etmesinin yanı sıra Modern Ukrayna dili ve edebiyatı temelinin atılmasına da katkıda bulunmuş. Meydan etrafında pek çok Kafe yer alıyor. Hepsi tıklım tıklım gençlerle dolu. Lviv’de şimdilik fazla turist yok. Meydanın bir ucundaki Bohdan Salomi (Opera) cephesindeki üçgen alınlık, tepesindeki heykellerle kentin başka bir güzelliği. Paris ve Milano’dan sonra Avrupa’nın en güzel Opera binası. Viyanalı Mimar Z. Gorgolevsky’nin eseri. Önüne Alman işgalinde Hitler heykeli dikilmiş. Savaş sonrası heykel yerini havuza bırakmış. Rusya yolu üstünde olduğu için şehrin bombalanmaması büyük şans. Kentin ilginç bölümlerinden biri de heykel galerisini andıran Lychakiv Mezarlığı. Paris’teki Perla Chez’i çağrıştıran mezarlığa biletle giriliyor. Hakkını vererek gezmek zaman alıyor. Hüzün ve hayranlığı bir arada yaşıyorsunuz.Son durağımız şehrin en yüksek tepesi Vysokyi Zamok (Yüksek Kale). Yeni evli çiftler bu tepeye çıkıp, içki eşliğinde dans ediyor. Kutlamaya katılıp, mezarlıktaki hüznü dağıtıyoruz.Lviv’e gelmişken bir gün daha kalıp, karayoluyla bir saat mesafedeki “Altın Nal” bölgesindeki şatoları da görmenizi öneririm. En azından Oleska Kalesi’ni ziyaret edebilir, ortaçağ atmosferini yaşayabilirsiniz.
Prag’ın kükreyen rakibi

Mektuplarla örülmüş bir aşk romanı

İSTANBUL - Franz Kafka, Prag’da bir dost meclisinde tanıştığı gazeteci Milena Jesenská’dan öykülerini Çekçe’ye çevirmesini ister. Kafka ile Milena’nın yollarını kesişmesine neden olan bu dilek, bir ilişkinin başlangıcı, Milena’ya Mektuplar başlığı altında toplanan bu yazışmalarsa kısıtlı bir iletişimin tek aracı olacaktır.
Milena’ya Mektuplar eşi benzeri olmayan bir kitap, mektuplara örülmüş bir Aşk romanıdır.
Mektuplarla örülmüş bir aşk romanı

Saturday, December 19, 2009

İki bacaklı doğdu ama hayata yenilmedi

LOS ANGELES - Jude Stringfellow ve köpeği Faith birkaç yıldır ülkeyi turluyor ve bunun tek bir sebebi var: Faith yürüyebiliyor.
Bir köpeğin yürümesi kulağa çok normal gelebilir ama Faith 2002'de iki bacaklı doğmuştu. Annesi tarafından reddedilen Faith'i Reuben Stringfellow bulmuştu.
O zamanlar 17 yaşında olan Reuben annesine sormuş: "Anne onu düzeltebilir miyiz?" Annesi de düzeltemeyeceklerini ama belki yardım edebileceklerini söylemiş.
Biraz fındık ezmesinin yardımı ile Faith iki ayağının üzerinde yürümeyi öğrenmiş. Zamanla birbirlerinin adımlarına uymayı öğrenen ikili Faith'in yürümesini geliştirmiş.
Stringfellow ayrıca Faith'e veterinerinin tavsiye ettiği vitaminleri ve eklem ilaçlarını da vermeyi unutmuyor.
22 Mart 2003'te ilk adımını atmasından bu yana Faith birçok talk show'a katıldı. Hatta Ozzy Osbourne ile tura çıktı ve ordu tarafından onursal çavuş ilan edildi. Springfellow ise motivasyon konuşmacısı oldu ve iki kitap yazdı.
İkili gelecek yıl Chicago'ya taşınıp üçüncü kitapları "Faith Walks / İnanç Yürüyor"u yazmayı planlıyor.
İki bacaklı doğdu ama hayata yenilmedi