Doğançay yaptığı açıklamada, annesi Ülkü Adatepe'nin, Atatürk'ün vasiyetinde yer alan 5 kızından biri olduğunu ve hala kızı olarak devletten maaş aldığını belirterek, diğer kızlarının da Sabiha Gökçen, Afet İnan, Nebile ve Rukiye olduğunu söyledi.
Atatürk'ün diğer kızı Zeliha'nın kendisinden önce öldüğünü ifade eden Doğançay, Atatürk'ün vasiyetinde Abdürrahim Tunçak'a evladı olarak yer vermediğini savundu. Doğançay, Tunçak'ın, Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın evlatlığı olarak düşünülebileceğini kaydetti.
Zübeyde Hanım'ın, kendisinin anneannesi Vasfiye Hanım'ı evlatlık edindiğini belirten Doğançay, süreci şöyle anlattı:
“Atatürk, annemi sokaktan bulmuyor. Anneannemin annesi ve babası, Balkan Savaşında ölüyor. Dedesi anneannemi Zübeyde Hanım'a veriyor. Anneannemi, Zübeyde Hanım 1,5 yaşından itibaren büyütüyor. Zübeyde Hanım'ın vefatından sonra anneannem bir süre Mustafa Kemal'in kız kardeşi Makbule Hanım ile kalıyor. Atatürk, annesinin yadigarı olan anneannemle yakından ilgilenip, onu Gazi Orman Çiftliğinde istasyon şefliği yapan ve Fransızca da bilen dedemle evlendiriyor. Atatürk, anneannemin hamile olduğunu öğrenince, 'erkek ya da kız bu çocuğun adı Ülkü olacak' diyor. Annem, 26 Kasım 1932'de doğuyor. Atatürk, annemi ilk kez 40 günlük bebekken görüyor. Daha sonra Atatürk, annemi ve anneannemi yakına alıyor, sonra da ayrılmıyorlar. Atatürk, her gün annemle bir kaç saat oynarmış. Annem, okumayı, yazmayı, resim yapmayı hatta çatal-bıçak kullanmayı Atatürk'ten öğrenmiş. Atatürk, sonraki yıllarda anneme bir ev almış. Evi, kendi döşemiş, koltukları mobilyaları kendi taşımış.”
Atatürk'ün, küçük Ülkü'yü çok sevdiğini, ziyaretlerinde yanından ayırmadığını anlatan Doğançay, Ülkü'nün 1937 Cumhuriyet Balosu'nda giydiği kıyafeti Atatürk'ün tasarladığını ve diktirdiğini belirtti.
“(MANEVİ EVLAT) KELİMESİ YARALIYOR”
Doğançay, Ülkü Adatepe'nin “manevi evlat” olarak anılmasından rahatsızlık duyduklarını ifade ederek, şu görüşleri dile getirdi:
“İnsanlara 'manevi' olarak hitap etmek çok yanlış. Atatürk, 'kızım' demiş. O öldükten sonra alçaltıcı bir şey olarak 'evlatlık', 'manevi' denilerek değerleri düşürme politikasına geçilmiş. Annem de aslında yıllardır alıştı bu hitaba... 40 sene birine 'topal' dersen, kendisini topal zanneder. 'Manevi', 'evlatlık' demek manevi bir işkencedir. Yara illa kafaya bir şey atmakla olmaz, maneviyatın da büyük yaraları vardır. Aşağılamak istersen böyle yaparsın. Önüne geçilmesi lazım.”
Atatürk'ün yanlış anlatıldığını, insanlık yönünün gösterilmesi gerektiğini ifade eden Doğançay, “Atatürk'ün hakiki, insanlık yönü, parlak yüzü, ileri yüzü anlatılmalı” dedi.
Atatürk'ü anlattığı “Mustafa Kemal'i Atatürk Yapan 7 Temel Aile Sırrı” ve “Saklı Anılar” adlı iki kitap yazdığını belirten Doğançay, “Savaş kazanmayla Atatürk olunmuyor. Hitler de savaş kazandı. İyi bir asker, iyi manevraları var ama bu özelliklerle Atatürk olunsaydı, Hitler de bugün Atatürk olmuştu. Atatürk olmanın başka özellikleri var” diye konuştu.
“HEİDE GİBİ...”
Ahmet Kemal Doğançay, Atatürk ile annesi Ülkü Adatepe'nin 6 yıl boyunca yaşadıklarını çocuklara yönelik çizgi Roman haline getirmeye çalıştığını belirtti.
İlköğretim çocuklarına yönelik çalışmanın politik yanı olmayan, sevgiye, beraberliğe, birleştirmeye ve Atatürk'ün sıcakkanlılığını göstermeyi amaçladığını vurgulayan Doğançay, “Heide tarzı bir çizgi roman olacak. Heide'nin de büyük dedesi vardı. İnsanlara dürüstlük, doğruluk mesajları veren her hikayenin içinde öğretici bir şey olacak” dedi.
Doğançay, 48 sayfadan oluşacak her kitabın içinde 2 Hikaye olacağını ve serinin 12 kitapta tamamlanacağını ifade ederek, kitabı büyük boy ve renkli olarak tasarlayacaklarını söyledi.
Çizimleri ressamların yaptığını, kendisinin ise senaryosunu yazdığını belirten Doğançay, kitapları bir Program içinde ilkokullara dağıtmayı düşündüğünü kaydetti.
“Çocuklara paralardaki, heykellerdeki değil de gerçek Atatürk'ü anlatmak istiyorum” diyen Doğançay, Atatürk doğru anlatılmadığı için problemler çıktığını ifade etti.
“DEMEK SEN BOYA YAPMAYI SEVİYORSUN”
Doğançay, çizgi romanda yer vereceği hikayelerden birini şöyle anlattı:
“Bir sabah erkenden kalkan Ülkü'ye, Atatürk'ün sabaha kadar çalıştığını söylemişler ve erken uyandırmamasını tembih etmişler. Ülkü de Atatürk'ün yatak odasının yakınındaki ayakkabı dolabındaki ayakkabılarla oynamaya başlamış. Sonra da Atatürk'ün ayakkabılarını boyamaya başlamış. Ayakkabılar üzerinde çeşit çeşit renkleri deneyen ve bu arada boyayı kendisine de süren Ülkü, Atatürk'ün sesi ile irkilmiş; 'Ülkü ne yapıyorsun?' Ülkü, 'Galiba yanlış bir şey yaptım' diye düşünürken Atatürk, sakin bir şekilde 'Demek sen boya yapmayı seviyorsun, bugün bir şey keşfettik, üzülmeyip sevinmeliyiz. İnsan sevdiği şeylerde muvaffak olur, sana hemen boya takımları alalım, resimler yapar bana getirirsin' demiş. Bu olaydan sonra Ülkü'ye boya kalemleri ve defter alınmış. Ülkü de yaptığı her resmi Atatürk'e göstermiş. Atatürk de Ülkü'nün defterlerini büyük bir ciddiyetle incelemiş.”
Atatürk çizgi roman oluyor
No comments:
Post a Comment